Hikâyenizi anlatmanın ve anlattığınız hikâyenin kabul görmesinin, size inanılmasının insana verdiği duygusal boşalma ve güçlenme hissini, hele ki böyle hikâyelerin çokça görmezden gelindiği veya savuşturulduğu bir dünyada hafife almamak gerekir.

MEYDAN

Sosyal Medyada Cinsiyetçilik Hikâyeleri Paylaşmak 21. Yüzyılın Aktivizmidir

Başak Çubukçu’nun Nükhet Sirman’ın sözlerine yer verdiği bu adresteki yazısını okurken toplum olarak kadınıyla erkeğiyle “yollu” ve “makbul” kadın kavramlarında buluşmuş olmamıza bir defa daha içerledim. Şiddetin de cinayetin de bazen meşru (hatta hak edilmiş) olduğunu düşünüyoruz demek ki. Kurban ancak bizim “masum” anlayışımıza uyduğunda öfkeleniyoruz.

 

Çubukçu yazının sonunda Nükhet Sirman’ın #sendeanlat hikâyelerinin dönüşümü tetikleyecek bir fitil olamayacağını düşündüğünden söz etmiş. Tam da o sabah orijinalini burada okuyabileceğiniz bir Laura Bates yazısına denk gelmiştim. Laura Bates, “The Everyday Sexism” (Olağan-Gündelik Cinsiyetçilik) Projesi’nin kurucusu. Proje, kadınların karşı karşıya kaldıkları cinsiyetçilik vakalarını internet üzerinden paylaşmalarına olanak tanıyan çevrimiçi bir platform.

 

Aşağıda okuyacağınız çeviri, #sendeanlat benzeri, belki yerleşik ve içselleştirilmiş algıları tek başına değiştirme gücü olamayacak girişimlerin daha geniş çaplı projelere yön vermekte kullanılabileceğini ifade ediyor. Kulak vermek lazım diye düşünüp, çevirdim.

 

Sosyal Medya’da Cinsiyetçilik Hikâyeleri Paylaşmak 21. Yüzyılın Aktivizmidir

Kaleme Alan: Laura Bates, The Guardian, 6 Şubat 2015

 

Yakın geçmişte yapılmış bir çalışma cinsiyetçilikle ilgili tivit atmanın insanları daha mutlu ve huzurlu kıldığını gösterdi. Bunun anlamı nihayet “tıktivizmi” ve “klavye başı savaşçılarını” eleştirmekten vazgeçip internet feminizminin öneminin farkına varabileceğimiz midir?

 

British Journal of Social Psychology’de yeni yayımlanmış bir çalışmaya göre cinsiyetçilikle ilgili tivit atmak kadınları daha mutlu ve huzurlu kılıyor. Çalışma, tivit atmanın yarattığı bu etkinin temelinde “toplu eylem” hissinin yatıyor olabileceğini öne sürüyor.

 

Çalışmada katılımcılar gruplara ayrıldı. Bir gruba herkesin görebileceği tivitler atmaları, diğerine özel tivit atmaları, bir diğer grubaysa hiç tivit atmamaları söylendi. Makalenin özetinde şöyle deniyor: “Yalnız tivitlerini herkesin görebileceği şekilde atanlarda olumsuz etkilerin azaldığı ve bu kişilerin psikolojik açıdan daha mutlu ve huzurlu oldukları gözlemlendi. Buradan çıkarılabilecek bir sonuç, cinsiyetçilik hakkında tivit atmanın kadınların mutluluk ve huzur seviyelerini artıracak bir toplu eylem görevi görebileceğidir.”

 

2012 yılında Olağan Cinsiyetçilik Projesi’ni hayata geçirdiğimden bu yana hikâyelerin sosyal medyada paylaşılmasının yarattığı olumlu etkileri ilk elden gözlemliyorum. Kadınların sokakta karşılaştıkları taciz hikâyeleri hakkında tivit attıklarını ve dünyanın her yerinden destek, anlayış ve dayanışmayla karşılandıklarını gördüm.

 

Bir defasında bir kadın iş yerinde kendisine ayrımcılık yapıldığıyla ilgili bir tivit attı. Başka bir şehirde yaşayan bir İK yöneticisi bu tivite cevap verdi ve kendisine yardım edebileceğini söyledi.

 

Hiç beklemedikleri bir anda bu tivitlerle karşılaştıklarını ve daha önceden farkında olmadıkları bir sorunun farkına vardıklarını anlatan erkeklerden mesajlar aldım.

 

Hâl böyle olunca bu çalışmanın sonuçları benim için sürpriz olmadı. Ancak toplumsal adaletin iyileştirilmesi için sosyal medyayı kullanmayı boşa kürek çeken “klavye başı savaşçılarının“ yaptığı “tıktivist” tembelliği olarak görenler için sürpriz olmuş olabilir.

 

Yakın zamanda başlamış olan internet feminizmi dalgasının, kullandığı mecra nedeniyle öyle ya da böyle önemini yitirdiği, internet üzerinden deneyim paylaşımının kurbanlara başlarına geleni yetkililere bildirmekten daha “kolay” bir çıkış yolu sunarak onları daha da güçsüz kıldığı konuları sıklıkla tartışılır. Bu düşünce silsilesi, çoğunlukla üstü kapalı, birikerek çoğalan ve iliklere işlemiş bulunan cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamaktan aciz kalır. Gündelik hayatta karşımıza çıkan cinsiyetçilik vakalarının hepsi yetkililere bildirilebilir türden değildir; karşılaşılan bu türden olayların paylaşılabileceği bir forum ortamı, kurbanların gücü ve denetimi yeniden ellerine almalarına yardımcı olabilir; yani, onlara acizliğe karşı ayaklandıklarını hissettirebilir.

 

Hikâyenizi anlatmanın ve anlattığınız hikâyenin kabul görmesinin, size inanılmasının insana verdiği duygusal boşalma ve güçlenme hissini, hele ki böyle hikâyelerin çokça görmezden gelindiği veya savuşturulduğu bir dünyada hafife almamak gerekir.

 

Bu hikâyeleri internet üzerinden paylaşmanın adaletin yerini bulmasına mani olduğunu iddia edenler öylesine haksızlar ki. Aslında durum bunun tam tersi. Çoğu şiddet ve cinsel ayrımcılık kurbanının kendilerini suçlu hissettirildikleri, başlarına gelenler yüzünden suçlandıkları ya da ciddiye alınacaklarına ihtimal vermedikleri bir dünyada yaşıyoruz. İşte tam da bunlar yüzünden bu kişiler başlarına gelenleri yetkililere bildirmekten kaçınıyor; yoksa bunun sebebi deneyimlerini paylaşabilecekleri bir internet forumu bulmuş olmaları değil. Hikâyelerini internette paylaşan kadınlar bunu resmi bildirimde bulunmanın bir alternatifi olsun diye yapmıyorlar; eskiden, bu ortamın yokluğunda bürünmek zorunda kaldıkları sessizliği yırtmak için yapıyorlar.

 

Tivitlerinde daha önce hikâyelerini başkalarıyla paylaşabileceğini hiç düşünmediğini ifade eden yüzlerce insan var. Bu kişiler bırakın polise ifade vermeyi, başlarına gelenleri eşlerine veya ailelerine bile anlatmayı akıllarından geçirmemişler. Dahası, Olağan Cinsiyetçilik’e yazıp maruz kaldıkları saldırıları polise veya iş yerinde yaşadıkları tacizleri işverenlerine bildirme cesaretini kendilerinde bulduklarını söyleyen çok sayıda kadın oldu. Bu kadınlar internette diğer kadınların hikâyelerini okuyup yalnız olmadıklarını ve kendilerini savunma hakkına sahip olduklarını görme gücünü kendilerinde buldular.

 

Bir defasında bir öğrenci başına gelmiş bir olayın aslında bir cinsel saldırı vakası olduğunun farkına Twitter’da gördüğü bir feminist bir video sayesinde varabildiğini anlattı. Sokakta bir erkeğin saldırısına uğramış olan bir atlet, internette okuduğu hikâyelerden güç alarak durup adamın plakasını aldıktan sonra durumu polise bildirme gücünü kendinde bulduğunu yazdı. Bir öğretmen, hikâyeleri sınıfındaki kız öğrencilerle paylaştığını, sonrasında kendi feminist oluşumlarını kurduklarını ve okulda cinsiyetçiliğe karşı çıktıklarını yazdı. İnternette olan internette kalır diye bir şey yok, çok daha geniş bir alana nüfuz etmek mümkün.

 

Sosyal medyanın mükemmel olmayan yanları da var elbette. Aktivizmin hiçbir şekli tek başına mükemmel değildir herhalde. İnternete veya elektronik aletlere erişimi olmayanlar sosyal medyanın dışında kalması bunların başında geliyor: bu büyük bir sorun olduğundan, sosyal medya çalışmalarının başka çalışmalarla bir arada yürütülmesi gerekliliğini beraberinde getiriyor. Bir diğer sorunsa cinsellik gibi konularda yazan sosyal medya kullanıcılarının internet trollerinin acımasızca tacizlerine maruz kalabilmeleri. Yine de sosyal meydanın fikirleri dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca kişiye iletme kapasitesi benzersizdir, bunu inkâr edemeyiz. #YesAllWomen, #YouOKSis ve #WhyIStayed gibi hashtagler bunun kanıtıdır zaten. Her ne kadar aktivizm internette başlayıp orada kalmamalıysa da önemli olan farklı yöntemleri değişim yaratmak amacıyla bir arada kullanmaktır. Sosyal medya daha geniş kapsamlı çabaların önünü açacak bir başlangıç noktası olarak görülebilir.

 

Olağan Cinsiyetçilik Projesi dâhilinde internette paylaşılan hikâyelerden bir çocuğunu alıp internet dışında gerçek değişim yaratmakta kullanıyoruz. Örneğin, bunlardan yola çıkarak okullarda rıza kavramı ve sağlıklı ilişkiler konusunda diyalog başlatmaya çalışıyoruz. Bu şekilde projeye internet üzerinden erişemeyenleri de dışarıda bırakmamış oluyoruz. Çalışan kadınlardan gelen binlerce mesajı, siyasetçileri ve işletmeleri kadınların meslek hayatları boyunca hamilelik ve doğum ayrımcılığından cinsel saldırıya kadar ne türden tacizlerle karşılaştıkları konusunda bilgilendirmekte kullanıyoruz. Yine kadınların bize gönderdikleri toplu taşımada taciz hikâyelerini Project Guardian çerçevesinde İngiliz Ulaşım Polisi’yle yaptığımız çalışmalarında bilgilendirme amaçlı kullandık. Bu proje kapsamında 2000 ulaşım çalışanı kurban odaklı ilkeler dikkate alınarak yeniden eğitimden geçirildi. Bu sayede Londra’daki toplu ulaşım araçlarında yaşanan cinsel suçların yetkililere bildirilme oranı yüzde 35 arttı.

 

Tivit yazmak her ne kadar yürüyüşe katılmaktan veya oturup bir milletvekiline mektup yazmaktan farklı olsa da başlı başına değerli bir eylemdir. Toplumun iliklerine işlemiş cinsiyetçi normları değiştirmek için verdiğimiz mücadelede milyonlarca insanın feminist mesajlarla karşılaşması ve bu normlara sosyal medyada meydan okunduğunu görmesi önemlidir. Bu, böyle mesajları başka yerlerde bile isteye bulmaya çalışması söz konusu olmayan kişilere ulaşabilmemizi sağlayan yeni bir yoldur.

 

Feministlere sürekli “yanlış” uğurda savaş verdiklerinin söylendiğini duymak ne kadar moral bozucuysa onlara “yanlış” mecraları kullandıklarının ima edilmesi de en az o kadar indirgeyici bir tavır. 21. yüzyıl feminizmi neden kendine sunulan her türlü mecradan faydalanmasın ki?

 

Görsel:Shahzia Sikander

Bir de bunlar var

Denetimli Serbestlik Kanunu’na Kısmi Veto Çağrısı
“Kurt Yapmak” ya da Ergen Erkekler Tecavüzü Öğreniyor
Hepimiz aynı Gezi’de miydik? Hayvan özgürlüğü mücadelesine bir bakış

Pin It on Pinterest