Filmler de tarih gibi kadını “başarılı” bir adamın yanında, dehasına destek olarak kullanıyor, evlendirip yolluyorlar.

KÜLTÜR

Alan Turing’in Gölgesindeki Kadın Joan Clarke

Dikkat! Yazı Türkiye’de 20 Şubat’ta vizyona girecek olan Yapay Oyun filmiyle ilgili eser miktarda spoiler içerir.

 

Tarihin sayfalarında yok edilmiş bir kadını daha bize hatırlatan “The Imitation Game” (Yapay Oyun) isimli filme teşekkür ederim. Tarih yazımının ataerkilliğine kurban giden kadınlar yalnızca ideolojik sistemlerin “hatırlatmak istedikleri kadar” var olabiliyorlar. Sıklıkla duyduğumuz “bana bir tane başarılı kadın söyle” klişesi de buradan doğuyor. Tabiiki kadınların çeşitli baskılar altında eve kapatıldığı, “ideal” anne kavramına sıkıştırıldığı yadsınamaz birer gerçek. Bilimle, edebiyatla ya da “erkek” işi olarak görülen dallarla uğraşan kadınların çeşitli zorluklara göğüs germek zorunda bırakıldığı ortada. Kadının kendine ait bir odası ve parası olması gerektiğini, ancak böyle üretebileceğini söylemişti Virgina Woolf. Dünyanın en önemli edebiyatçılarından olan Woolf’un kadınlara uygulanan kütüphane yasağıyla boğuşmadan özgürce yazabildiğini hayal edebilsek bu geçmişteki tüm kadınlar adına bize umut verirdi.

 

“The Imitation Game” isimli film matematikçi Alan Turing’in hayat hikayesinden uyarlanmış. Turing, II.Dünya Savaşı sırasında Nazilerin kullanmakta olduğu “Enigma” adı verilen ve savaş ile ilgili bilgileri şifreleyerek yollamaya yarayan makine üzerinde çalışmak için devlet tarafından görevlendiriliyor. Birlikte çalışmak zorunda olduğu ekip ile uyum sorunu olan Turing, tasarladığı makine onay almayınca dönemin başkanı Churcill’e kadar gidiyor. Ve Churcill’den tam yetki alıyor. Ekipten uzaklaştırdığı insanların yerine yenilerini almak için etrafa bir bulmaca yayıyor. Bulmacayı çözebilenler bir sınava davet ediliyor. Joan Clarke’ı ilk burada görüyoruz. Clarke sınava katılmak için geliyor fakat kapıdaki görevliler kadın olduğu için sınava gireceğine inanmayıp ona sekterlerin olduğu bölümün adresini tarif ediyorlar. Clarke son anda Turing’in müdahalesiyle sınava alınıyor ve soruyu en kısa sürede çözmeyi başararak Turing’in dikkatini çekiyor.

 

Bundan sonrası kadın mücadelesi. Çalışması gereken yer bir erkek dünyası. Clarke’ın ailesi buna karşı çıkıyor. Çözüm ise evlilikle geliyor. Turing Clarke’a kendisiyle evlenmesini ve böylece işte kalabileceğini öneriyor. Clarke, asla diğerleri kadar rahat bir şekilde çalışamasa da Turing’in eşcinsel olduğunu itiraf etmesiyle evlilikten vazgeçiyorlar. Turing’in icat ettiği makine işe yarıyor. Savaştan sonra eşcinsel olduğu öğrenilen Turing (dönemin yasaları eşcinselliği ağır şekilde cezalandırıyor) hapis ve hormon cezası arasında seçime zorlanıyor. Çalışmalarına devam edebilmek için hormon tedavisini seçse de bu seçim onu olmadığı birine dönüştürmeye çalıştığı için Turing’in intihara giden yolu çiziyor. Joan Clarke’ı ise son kez Turing’i ziyaret ederken görüyoruz ve yeni bir evlilik yapmak üzere olduğunu öğreniyoruz. Bu kadar.

 

Oysaki Joan Clarke II. Dünya Savaşı’ndan sonra birçok bilimsel çalışmaya imzasını atmış bir kadın. Ama filmler de tarih gibi kadını “başarılı” bir adamın yanında, dehasına destek olarak kullanıyor, evlendirip yolluyor.

 

Joan_Clarke_(cryptanalyst)

 

Joan Clarke, Cambridge’den 1939’da iki alanda birden başarıyla mezun oldu ancak bu onun yalnızca derecesinin adıydı çünkü Cambridge II.Dünya Savaşı’nın bitmesinden önce kadınları akademide “tam üyeliğe” kabul etmiyordu. Aynı zamanda Clarke 1939’da seçkin bir ödül olaran Phillippa Fawcett Ödülü’nü ve 1939-1940 yıllarında Helen Gladstone bursunu kazandı. Blecthley Park’ta Klube 8’de yapmış olduğu çalışmalar 1944’ün başlarında onu departmanın yardımcı şefi yaptı ve savaştan sonra kod kırıcı olarak Hükümet İletişim Başkanlığı’nda çalışmaya devam etti. Clarke evlendikten kısa bir süre sonra kocasının hastalığı sebebiyle onunla birlikte İskoçya’ya gitti. Burada nümismat (madeni para uzmanı) üzerine çalışmalar yaptı. İskoçya’da III. James ve IV. James dönemlerinde tedavülde olan altın boynuzlu ve ağır sikkelerin karmaşık düzenini sıraya koydu. 1986’da Sanford Saltus Altın Madalyası’nı kazanınca İngiliz Nümismatik Derneği tarafından tanındı.

 

Joan Clarke’ın ismi farklı alanlarda çalışmalar yapan birçok kadın gibi bir erkeğin adının gölgesinde bırakılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında Bletchley Park’ta kod kırıcı olarak görev alan üç kadın daha var: Mavis Batey, Margaret Rock ve Ruth Birggis. Joan Clarke, şimdi bu film aracılığıyla bize göz kırparken geride kalan kadınların peşine düşmemiz gerektiğini hissettiriyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

İngiliz Yazar, Kate Middleton’a Kişiliksiz Deyince…
Kadınların çaresizliği üzerine inşa edilen bir ekran imparatorluğu: Gülseren Budayıcıoğlu’nun Kırmızı Oda’sı
Duyarlı Tepkiler Üzerine

Pin It on Pinterest