Tarihin ilk Farsça feminist vampir filmine hazır mısınız? Değilseniz de burada, geldi, size bakıyor.
Bir Kız Gece Tek Başına Eve Yürüyor olarak çevireceğim A Girl Walks Home Alone At Night yönetmen Ana Lily Amirpour’un ilk uzun metrajlı filmi. Kız (The Girl) isimli bir vampirin Bad City/Kötü Şehir/Şehr-i Bad’daki maceralarını anlatıyor.
– Filmin konusuyla ilgili daha fazla ayrıntıya henüz vakıf olmak istemeyenler: yazının devamını şimdilik okumayın ama filmi izledikten sonra tekrar burada buluşur muyuz? –
Çarsafını ya da bu durumda chador’unu gölgeye benzetmek üsttenbakmacı olur mu ayıp olur mu tartışmasına anlaşılan girmeyen Kız, gölge oluşunu kabul edip bunu tamamen kendi vampir amaçları için kullanıyor. Kadını görünmez/ikincil/gölge yapmak için var olan bir uygulama Kız’ın kan emici gecegezen misyonunda gerçek bir avantaja dönüşüyor, gölgenin tekinsiz anlamları da olduğunu hatırlatıyor. Kurbanlarından birini gölgesiymiş gibi pandomimlediği uzunca bir sahne var hatta.
Fakat film sadece Kız’ın vampir taarruzlarından ibaret değil. Kız ile Arash adındaki yakışıklının aşkının genesisini, olagelişini de doya doya izliyoruz filmde. Arash’ın “iyi insan”lığı, biri agresif-pislik diğeri madde bağımlısı-patetik ama ortak noktaları erkek zararlısı olmak, etraflarına zarar vermek olan filmin diğer iki yetişkin erkek karakterinin yanında daha da parıldıyor.
Son zamanların diğer bomba filmi The Babadook’ta olduğu gibi (ki o da bir kadın yönetmenin) bu filmde de yetişkin kadının küçük erkek çocuğunu terörize ettiği bir sahne bulunmakta. Yılanın başı, yaş ağaç gibi ürkütücü anahtar kelimeler kullanmadan bu sahnelerdeki korku kokteylini nasıl anlatabilirim acaba. Her halükarda şunu diyebilirim: iki yönetmen de bir korku kaynağı, yaklaşan tehdit olarak “sabrı taşan kadın” fikrini sonuna dek kullanıyor.
Let The Right One In’in çocuk vampirine karşı vampir Kız olabildiğince ergen. Müziğini aşırı önemseyişi ve kaykayından da değil sadece. Burada artık Kız’dan değil Amirpour’dan bahsetmeye geçmek lazım belki. Filmin zengin ve ayrıcalıklı kızına yoz damgasını yapıştırabilmek için –ki burada ana amaç zengin kızın Arash’ı Kız kadar hak edemeyeceğini ima etmek gibi- burun estetiği bantına başvurması. Ya da takip ve yardım ettiği seks işçisine “arzu nedir unuttun” deme cüretini kendinde bulabilmesi mesela. Böyle bir ergen kütlüğünden, ergen ahlakçılığından bahsediyorum. Ama Kız hiçbir noktada tamamen haksız da değil, belki de Kız’ın asıl tılsımı burada. Sözünü sakınmaktan, kendini sakınmaktan, dişlerini sakınmaktan tamamen vazgeçmiş bir Kız ile karşı karşıyayız. Bu hala taze bir fikir, ne garip değil mi?
Kız son bir korkusuzluk örneğiyle aşktan da sakınmıyor fakat. Arash’ın hediyesi küpeler uğruna çakmakla yakılmış iğneyle kulak delme sahnesinde fiziksel ve mecazi penetrasyonlar havada uçuşuyor. Aşkın olmazsa olmazı “olmadık işler peşinde koşma” hissi bu sahnede cayır cayır. O an kulaklar ve ruhlar delinip geçilirken Arash filmin sonunda yapacağı zorlu muhasebeden habersiz.
Ama o muhasebenin sonucunu da ben anlatmayayım…