“50’lerde başladığım ve hala üzerinde çalıştığım eskiz defterlerimi çok severim. İnsanın eskiz defterine resim yapmaya dalmasında bir çeşit özgürlük vardır bence. Önemli bir iş yapma yükü altında olmadan. Büyük şeylerle uğraşmadan. Sadece düşünürsünüz ve eskiz defterleri o düşüncelerinizi ifade etmenin bir yoludur. Eskiz defterleri çok mahremdir. Ben neredeyse her gün eskiz defterlerim üzerinde çalışırım. İşlerin arasında en kıymet verdiğin hangisidir diye sorsalar eskiz defterlerimi seçebilirim. Eskiz defterlerimden en sevdiğim iki tanesi aşağıda.”
* * *
Yazıyı Saul Leiter’ın bu basit, kısacık ve dopdolu notundan ibaret bıraksam belki daha iyiydi ama dayanamadım: Saul Leiter 1923 doğumlu bir fotoğrafçı. Din eğitimini yarıda bırakıp ressam olmaya New York’a gidiyor 50’lerde. Burada fotoğrafla tanışıyor ve o dönem pek de saygı görmeyen renkli fotoğrafçılığa yöneliyor. O fotoğrafların nefes kesici, nabız yavaşlatıcı bazıları şöyle:
Leiter’ın aynı zamanda ressam olması ya da resimden hiç kopmaması fotoğraflarından da tahmin edilebilirdi belki. En sevdiği ressamlar Degas ve Vuillard imiş.
Edouard Vuillard, Çiçekli Elbise, 1891
Leiter’ın fotoğrafları 1953’te Edward Steichen’ın küratörlüğünü yaptığı MoMA’da gösterilen Always the Young Strangers (Hep O Genç Yabancılar) adlı şaşaalı bir sergide yer alıyor. Fakat bu sergiden itibaren yaklaşık 50 sene boyunca Leiter’ın adını sanını pek duyan yok. Leiter o 50 sene boyunca fotoğraflar çekmeye, eskiz defterlerini karalamaya devam ediyor ama.
2006’da Steidl yayınevi “Saul Leiter: Early Color” kitabını yayınlayınca fotoğrafçı ilk sergisinden yıllar yıllaaar sonra, 83 yaşında “patlıyor”. Galeriler peşinden koşuyor, kitapları basılmaya başlıyor…
Saul Leiter geçen senenin Kasım ayında, 90 yaşında öldü. Hayatını anlatan In No Great Hurry (Pek Acelesi Yok) adlı belgeselde o rüya kompozisyonları, renkleri nasıl yakaladığı sorusuna şöyle cevap vermiş gülerek: “Hangisi iyi çıkacak, hangisi sevilecek bilsem diğer binlercesini yapmak zorunda kalmazdım ki”.