Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (United Nations World Food Programme – WFP) – savaştan kaçarak Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak’a sığınan 1,7 milyon Suriyeliye gıda kuponu yardımı yapan BM Dünya Gıda Programı ya da kısaca DGP – yeterli miktarda fon bulunamaması nedeniyle yardımları durdurmak zorunda kaldığını 2 Aralık’ta resmen açıkladı. Suriyeli mültecilere yönelik operasyonu için ihtiyaç duyduğu haftalık bütçe yaklaşık 35 milyon Amerikan Doları olan BM DGP, gıda yardımını Aralık ayı boyunca sürdürebilmek için acilen ihtiyaç duyduğu 64 milyon Amerikan Dolarını 72 saat içinde toplayabilmek adına bir kampanya başlattı.
BM DGP, Suriyeli mülteci krizinin patlak vermesinden bu yana, başta Lübnan ve Ürdün olmak üzere komşu ülkelere sığınan yoksul mültecilere çoğunlukla gıda kuponları dağıttığı bir operasyon yürütüyordu. BM DGP’nin operasyonu yalnızca mültecilere değil, sığındıkları ülkelere de ekonomik fayda sağlıyordu. Zira mülteciler doğrudan gıda yardımı almıyor, ellerine geçen kuponları yerel pazarda yiyecek satın alarak harcıyorlardı. BM DGP’nin bu operasyon kapsamında, Suriyeli mültecilerin sığındığı ülkelerin ekonomilerine şimdiye dek toplam 800 milyon Amerikan Doları civarında nakit enjekte ettiği belirtiliyor.
Aslında BM DGP, bağışların kesilmesi veya bağış vaatlerinin tutulmaması nedeniyle kısa süre içinde Suriye operasyonunu durdurmak zorunda kalacağını Eylül 2014’te duyurmuş ve alarma geçmişti. Fakat buna rağmen yeterli miktarda bağış toplanamadı. Dolayısıyla önümüzdeki kış aylarında 1,7 milyon Suriyeli mülteciye, BM DGP’nin hayati önem taşıyan gıda kuponları ulaşmayacak.
Şimdi bu haberi okuyup kaldırım kenarlarında, garlarda, otobüs duraklarında, parklarda ve kirli kentlerimizin her bir en kirli köşesinde görmeye alıştığımız; alıştıkça da şiddetin ve savaşın apayrı kimlik, uyruk ve statülere sahip milyonlarca insana ne kadar da eşit davranabildiğini hatırlamak yerine kibir ve nefretle “Defolsunlar, gitsinler!” diye söylendiğimiz Suriyeliler için derin bir üzüntü duymamız gerekmiyor. Duyabiliriz elbette, fakat gerekmiyor. Ancak DGP’nin yiyecek yardımını kesmesinin Suriyeli mültecilerin hayatında hangi somut duruma tekabül ettiğini anlayabilirsek, bu kış onları ne vahim şartların beklediğini tahayyül etmemiz mümkün görünüyor. Kimimiz için olmayabilir elbette, fakat mümkün. Hayalimizde canlanan “kış soğuğunda açlık çeken Suriyeli mülteciler” için/-e karşı/-den dolayı ne yapacağımız ise her birimizin kendi bileceği iş. Ve belki bazılarımız ilk işin, “Suriyeli Mülteciler İçin Bir Dolar” (One Dollar for Syrian Refugees) kampanyasına bağışta bulunmak olduğunu düşünebilir.
Böyle bir yardım çağrısıyla karşılaşınca çoğu kimselerin ilk tepkisi “Ne yapalım yani ÖLELİM Mİ?” demek oluyor. Hayır efendim, ölmeyin; aslında iyisi mi siz çatalınızı bıçağınızı kapıp koşun, şu Suriyelilerin birkaçını afiyetle mideye indirin. Hem mülteci meselesine etkili bir çözüm getirmiş olursunuz, hem de “onlar yüzünden” aç kalan vatandaşın karnı doyar. Elbette bu, yanı başında, hemen sınırın orada, sokağının köşesinde can çekişen nineleri, torunları, sevgilileri ve dostları görmezden gelmeyi tercih etmek kadar absürt bir öneri- bir şaka. Zira bu yazı, okura ahlaki veya vicdani bir sorumluluk yükleyerek yemeğini boğazına dizmeyi hedeflemiyor. Hatta ben şu anda mutfaktayım. Anneannem hamur açıyor, içlerini ıspanakla dolduruyor, gözleme hazırlıyor. Ben de bir yandan ocaktaki gözlemeleri çevirirken, bir yandan da “gidişata bakılırsa Suriyeli anneanneler bu kış torunlarına ne gözleme ne de ‘fatayer’ yedirebilecek” konulu bir yazı yazıyorum. Ve tek amacım, Suriye’deki iç savaş nedeniyle (diğer birçok ülkenin yanı sıra) Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin ülkelerini isteyerek değil zorla terk ettiklerinin, Türkiye’de ölüm-kalım mücadelesi verdiklerinin ve burada olmaktan ve “vergilerimizi yerken yan gelip yatmaktan” müthiş bir zevk almadıklarının anlaşılmasına katkıda bulunmak. Eğer birkaç okurun BM DGP’nin acil bağış kampanyasına bağışta bulunmasına ön ayak da olabilirsem, oh ne âlâ mualla!
Fotoğraf: Lübnan’ın Trablus kentindeki BM Mülteci Kayıt Merkezi’nde bekleyen Halepli aile. Nicole Beemsterboer/NPR.