Bayramlardan nefret ediyorum. Herkes bir hüzünlü bir hüzünlü. Cenazeler, küsler, ıvırlar, zıvırlar. Her şey bir tahammül imtihanı. Ritüelin hakkını vermek için saçma sapan bir çok şey yapmalısın.
Bu ne ya?… Herkes, kaybolmuş bir kullanma kılavuzunu arar gibi kendini arıyor. Ay bana ne? Tamam yaşlısın, anladık. Bi’ daha telefonda ağlama lütfen. Yaşamımda bir çok şeyi sırtlandım. Yüklenme bana ya! Sürekli ve tekrar, tekrar… Toplumun irili küçüklü bireylerinin sıkı fıkı ilişkileri beni daraltıyor. Babamın ölümünü hatırlayıp mütemadiyen ağlayan anneme mevlüt parası lazım. Bu, bizim kıça giren yarrak sayısına zam yapılması demek. Mezara gitmeden, evde okutmak daha hesaplı. Bu, annemle ilişkimizin en iri halkası. Cenazeye sahip çıkma zırvalığını hiç bir zaman anlamamıştım zaten. Dışında tutulmadığım yetmiyormuş gibi, beklenmedik biçimde merasimin göbeğine yerleştiriliveriyorum.
Sabah güne, “Bu eve bir erkek gerek” nidasıyla uyandırılıyorum. “Gel, dön eve. Kocaoğlanlığına da razıyım” hallerine çıldırıyorum. Sinirlerim kimya labaratuvarı gibi. Yeter bu saçma sapan ilişki. Oidipus kompleksinin içine sıçayım. Sanki kadının kölesini elinden aldım. Ay ben mazoşist değilim. Bi’ siktir ya! Bir parça huzur ver!
Düşünüyorum da, annem tam bir pezevenk. İstediği şey, para. Ben kendimi siktiriyorum, o paracıkları kazanıyorum. Oh, oh!… Öğretmen olmalıymışım mesela. Sigortalı bir işe girmem konusunda ısrarından bir türlü vazgeçmedi. Bunun için doğurmuş beni. Bana, bunun için bakmış. Sonradan değerlenecek bir menkul kıymet gibi para yatırmış üstüme. Okutmuş. Ya ben ne yapmışım?…
Ben mevlüt filan sevmem kız! En son bir arkadaşımın cenazesinde ayine dahil edilmiştim. Tam bir heteroseksüel ayini. Hiç bir şeyi eksik değil. Helva bile… Abdest alınırken, zorla beni de yıkayıp aradan çıkarttılar. Ama iyi gelmişti. Aslında, Aysel Gürel’in Ağır Roman’da yaptığı gibi, helvaya narkotik bir şeyler ilave etmek lazım. Aynı kafayı yaşayıp, aynı şeye, aynı yoğunlukta üzülebilmeye muhakkak faydası olur. Hayır, biz yapmadık. Komşular, okunmuş helvamızı geri çevirdi. Oysa travestiler çok iyimser bir beklenti içindeydi. El birliğiyle beni gey yapıp, helva kaselerini elime verdiler. Sanırım sorun bendeydi. Ayinin bir parçası olmayı yüksünmeden kabullendim. Ama kimse istemedi. İğrenç bir şeye bakar gibi önce kasenin içindekine, sonra yüzüme baktılar.
Sizler için de beş dakikalığına gey olurum, mesele değil. Maksat, helva ritüeli yerine gelsin. Sanırım ne ikram ettiğimi tam anlayamadılar. Peki, mevlütün parası niye bana patlıyor? Bilmiyor olamazsınız, o parayı sikişerek kazanıyorum. Ama yeter. Artık acıtıyor. Bir mevlüte daha sponsor olmak istemiyorum. Dininize hizmet etmek istemiyorum.
Not: Diğer yazılarına göz atmak için yazarın blogunu ziyaret edebilirsiniz.
(Görsel: Jules Breton, 1883)