The Toast‘ta Mallory Ortberg‘ün “Batı Sanatı Tarihi: Erkekleri Görmezden Gelen Kadınların 500 Yılı” derlemesini görüp de sizinle paylaşmamak olmazdı, çünkü AŞIRI güzeller. Resim altı yazılarını geniş geniş çevirdim, orijinallerine şuradan ulaşabilirsiniz.
“Bence bayağı ilgileniyor. Bir şey daha çalalım mı?”
“Kesin dibi düştü. Akdeniz akşamlarını çalalım.”
“Selammm.”
“Slm.”
“Naapıyorsun?”
“Mektup yazıyorum.”
“Ahahaha, evet ya. Hakkaten yazıyorsun. Ne güzel. Çok güzel ya. Kime yazıyon?”
“Anneme.”
“Tabi, doğru…” [geriniyor] “Ee, daha daha başka?”
“Açıkçası şu an biraz mektupla meşgulüm.”
“Elbette, tabi, evet.”
“Şu an gerçekten konuşamam.”
“Sorun değil canım. Beklerim ben.”
“Ay hala burda mı bu?”
“Bilmiyorum – ay bakma bakma, gene çalacak. Eyvahlar.”
“Tamam da, iki yorum arasındaki farkı gerçekten duydun mu?”
“Duydum evet, neden bahsettiğini anlıyorum-”
“Dur bi daha çaliym.”
“Özge ya, yüz vermesene şuna. Çok kötüsün.”
“Ciddiyim, o kadar harikaydı ki! Bir tane daha çalabilir misin? Yani, o kadar iyi çalıyorsun ki.”
“Uyuyormuş gibi yaparsam belki anlar.”
“Muhteşem öttürüyorsun, öyle böyle değil. Cidden.” [gözlerini iyice dikiyor] “Cidden.” [az sonra elindeki çiçekleri yiyecek]
“Bu akşam dışarı çıkmayı çok isterdim ama… Ölüyorum da.” [elindeki mendile hafifçe öksürür]
“Aman Tanrım.”
“Evet. Verem işte.”
“Çok üzüldüm :((”
“Yok, sorun değil.”
“O zaman kalıp sana bakayım ben de:))))”
“Git.”
“Merhaba, sana bu akşam sahnede ne kadar güzel göründüğünü söylemek istedim.”
“Ee, teşekkürler.”
“Daha önce kimse böyle bir şey söyledi mi bilmiyorum, ama dansında gerçekten çok büyük bir hüzün vardı, herkesin fark etmeyeceği türden. Ben ettim. Herkes etmez.”
“Teşekkürler… Kulise nasıl girdiniz?”
“Bunu sana gerçekten söylemek istedim, kimsenin fark etmediğini düşünme diye.”
“Ee, mm, teşekkürler –o benim eteğim— gidip dansımı bitirmem gerek.”
“Ah tabi, pek tabii.”
“Siz de yerinize dönebilirsiniz.”
“Yok canım, ben burda iyiyim.”
“Çok üzgün, ben Türkçe bilmiyor.”
“Hiç fark etmez, İngilizce konuşalım, yes?”
“İngilizce bilmiyorum.”
“Ama daha şimdi dedin ki-”
“İngilizce bilmiyorum, iyi günler.”
“Pşt. Şşt. Hey. Şşt. Sarıkız. Sarılı. Sarı elbiseli seni. Duymuyon mu? Pşşşt. Hişt. Sana diyom.”
“Evet?”
“Ee, mahkemeye sık gelir misin?”
“Ah merhaba, pardon burası sadece kadınlara ait. Kadınlar balkonu.”
“Kadınlar balkonu, pardon.”
“Erkekler balkonu ileride, burası kadınlar balkonu, pardon.”
*Dinliyormuş gibi görün ve kaşlara odaklan*