Bedeni fetişleştirmeden estetize edebilir miyiz?

KÜLTÜR

Kendine İyi Bak!

Bedeni fetişleştirmeden estetize edebilir miyiz? Eğer bakışı belirli bir noktadan diğerine giden düz bir çizgi şeklinde algılıyorsak edemeyiz. O noktanın kişide uyandırdıkları üzerine direkt ya da indirekt illa ki bir geri dönüş oluyor. İndirekt geri dönüş durumunda ise bakışın sahibi özne, yöneldiği nokta ise ister istemez obje oluyor… Peki bakış tekil bir noktadan değil de tekilliğin paylaşıldığı fotoğraf, sinema, televizyon gibi araçlardan geçerek o noktaya ulaşıyorsa..? O zaman objeleştirdiğimiz noktanın maruz kaldığı bakışları çoğaltarak gücünü arttırıyor, bakılanın elindense bütün gücünü alıyoruz. Feminizm ve sinema deyince akla gelen ilk fikirler de genelde bunun üzerine kurulu, “görme biçimleri”, “eril bakış”, “görsel haz” hepsi bu düşüncede temelleniyor.  En meşhur örnekler de Holywood’un klasik anlatı sinemasında ya da reklamlardan biliniyor.  Kadın bedeninin erotize edilmesi, kadının pasif bir görsel nesne olarak konumlandırılması gibi… Bu düşünceye gelen en büyük eleştiri de kadının da erkek bedenini fetişleştirdiği, nesneleştirdiği şeklinde oluyor.  Erkek yıldız-kadın hayran ilişkisi tamamen alt üst ediyor bu hiyerarşiyi. Ama aslında acaba her durumda bakışta bir hiyerarşi var mı..?

 

Ben, bakışın yöneldiği noktanın, hadi kolaylaştırmak için nesnesinin diyelim- bu kadar pasif algılanışından rahatsızım. Bunun bir kaç sebebi var.  Öncelikle, “hani biz uçuruma bakarken uçurum da bize bakıyordu” derler insana…  Yani az evvel de bahsettiğim gibi bakış illa ki sahibine geri yansıyor, az ya da çok değişmiş olarak, diye de eklermişim. Ama evet, bakış seyirlik objeyle bire bir temas halinde değil de bir kitlesel iletişim aracı vasıtasıyla buluşsa da seyirlik olanın seyircinin kendisine hissettirdikleri, düşündürdükleri şeklinde bir yansıma yapıyor. Tabii ki böylesi dolambaçlı bir temas temaşa ve seyirci arasında bir tür hiyerarşi kurmuyor değil.  Üstelik bakanın bakılanla sahip-köle ilişkisi kurabildiği durumlar da az değil.  Bakış bizi kontrol ediyor, bizde kendimizi kollama isteği uyandırıyor, özellikle bakan kişide baktığına sahip olduğu yanılsaması varsa -ki sosyal cinsiyet ilişkilerinin en temel sorunlarından birisi bu. Ancak asıl demek istediğim sanırım şu, bakan baktığı yerden kendi yansımasını olduğu haliyle görebildiği sürece bu sorun ortadan kalkıyor. Görmenin gerçekleşebilmesi için ışık gerekiyor, sinema perdesi gibi temaşanın belirli bir kaynaktan aydınlatılması gerekiyor.  Bu aynı zamanda şu da demek, temaşayı bakışımızın yansımasıyla aslında aydınlatıyoruz. Bakılanın kendinde farkında olmadığı hallerini ona yansıtıyoruz, ya da farkında olduklarını bir kere daha görmesini sağlıyoruz.  Bu bakılanın kendisini sonradan görebildiği sinemada da fotoğraftada da, ya da gözgöze gelinme imkanlarının olduğu birebir karşılaşma anlarında da geçerli. Sanırım demek istiyorum  ki, bakılanın bu dünya üzerindeki varoluşu görüldükçe ve görülüşü kendisine yansıdıkça aydınlanma imkanına da sahip. Yani sadece nesneleştirilmiyor bakılan, evet nesneleştirilme potansiyeli de çok yüksek. Ama aynı zamanda bakışın niyetine bağlı olarak aydınlatılma potansiyeline de sahip. Aydınlatılma ile kastım şu, sizin kendinizde kendi başınıza göremediklerinizi bakışın size söyledikleri gün yüzüne çıkartabiliyor. Kendine iyi bakmak ya da birisinin size iyi bakması da bu noktada anlam kazanıyor. Hepimizin görülmeye ihtiyacı var. Tam da bu nedenle kadın bedeninin nesneleştirilmesi dendiği zaman bir durmak gerekiyor. Orada iki türlü potansiyel de mevcut çünkü, ya aydınlatılacaksınız ya da bakılan tarafından pasifize edileceksiniz gibi. Ancak pasifize edilmek ile nesneleştirilmek arasında da bir ayırım var sanki.

 

Bedeni estetize etmek ona iyi bakılmasıyla (tabii “iyi bakmayı” çift anlamlı düşünelim) oluyor. Ona iyi bakmak için de ister beğenelim ister beğenmeyelim, onu nesneleştirmek gerekiyor, bu kendi bedenimize bakışımızla da ilgili, her türlü kozmetik uygulama da, egzersiz de, diyet biçimi de pratikte bedeni bir obje olarak algıladğımızın göstergesi çünkü. Bir başkasının bakışında da aynısı geçerli tabii, onu fetişleştirmeden nesneleştirmekten bahsediyorum.  Bedeni kendi bağlamından, sahibi olduğu özneden ayırmadan onun özneliğini göz ardı etmeden nesneleştirmektesi bir diğerinin bakışının, sanırım en önemli nokta burası. Ve bununla kastım tabii ki sokakta gördüğü kadınları baştan aşağı süzen maço bakışlar değil. Tam da o türden bir bakış nesneleştirirken fetişleştiriyor çünkü. Bir de ticari ve/veya kontrolcü, yukarıdan bakan ya da az evvel elde etmiş olmanın verdiği kibirle yoğrulmuş gözler var ki, onlar da bizlerden ırak olsun… Amin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Özge Samancı’nın Çizgi Romanı: Türkiye’de Büyümek
Gelir Eşitsizliğinin Diğer Yüzü
Ölüm Tarlasının Donmuş Ekinleri

Pin It on Pinterest