Haftalık Mecmua, 1927'de 'Hangi Kızla Evlenmeli?' başlıklı bir anket açar. O günün toplumunda aday genç kız tiplerini, o günün beklentilerine göre 'ideal'leştirir.

TARİH

Hangi Kızla Evlenmeli?

Zafer Toprak, Toplumsal Tarih dergisinin Mart 1996 tarihli sayısında (s. 6-11), anketi şöyle aktarıyor:

——-O——-

(…)

Aile yaşamı Cumhuriyet ile birlikte farklı bir yapılanma sürecine girer. Bundan böyle ‘kaçgöç’ yoktur. Kadın çok daha özgürdür. Kadın-erkek eşitliği sürekli telkin edilir. Özgürlükten yana ortam değer normlarını ne denli etkiler? Cumhuriyetin değer normları köklü bir biçimde değişime uğramış mıdır? Bunu erkeklerin özlemleriyle test etmek olası mıdır?

 

(…)

‘Hangi kızla evlenmeli?’ Haftalık Mecmua‘nın 1927’de açtığı anketin adıdır. Dergi o günün toplumunda evlenmeye aday genç kız tiplerini kendi değer normlarına göre idealleştirir. (…)

 

Haftalık Mecmua’nın derlediği ideal tiplerin sayısı sekizdir. Her birine uygun bir ad bulunmuştur. Ulviye Perihan Hanım Hukuk Fakültesi’nde öğrenci; Feriha Şevket Hanım dans meraklısı, ‘flört’ heveslisi serbest bir kız; Nevire Nermin Hanım fakir bir ailenin süse düşkün, sinema artistliğine özenen kızı; Bedia Nuri Hanım Fen Fakültesi’nde kendisini ilme vakfetmiş bir genç kız; Nimet Hanım Konyalı bir tacirin temiz yürekli kızı; Melahat Hanım mutaassıp bir ailenin kapalı yetişmiş bir evladı; Muazzez Cevad Hanım hayatını kendi kazanan bir genç kız; Mediha Hanım eski servetini kaybetmiş zengin bir ailenin kızıdır.

 

(…)

İlk ideal tip Ulviye Perihan Hanım’dır. Güzel bir kızdır. Uzun boylu, gösterişli, serbest, hatta biraz erkeksi tavırlıdır. Mütekait yani emekli olmuş Binbaşı Cevat Bey’in kızıdır. Gedikpaşa’da otururlar. Annesi ve babası hayattadır. Bir küçük kız kardeşi, bir de kendinden büyük erkek kardeşi vardır. Çamlıca Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuştur. İki yıldır Hukuk öğrencisidir. Ulviye Perihan Hanım dünyevi bir kızdır. Güncel olayları yakından izler; ülke sorunlarını arkadaşlarıyla saatlerce tartışır. Militan yönü vardır. Öğrenci gösterilerinde, toplantılarda, ‘grev’lerde ön sırada yer alır. Güçlü bir hatiptir. Arkadaşları üzerinde büyük etkisi vardır. Ulviye Perihan Hanım bir bakıma Cumhuriyetin özgür genç kız tiplemesidir.

 

İkinci ideal tip ‘salon hayatı’ diye adlandırılan yaşamın ‘sosyetik kızı’nı simgeler. Adayımızın adı Feriha Şevket Hanım’dır. Çok güzel bir kızdır. Gayet şık giyinir; piyano, keman çalar. Fransızca, Almanca bilir. Komisyoncu Şevket Bey’in kızıdır. Hali vakti yerinde bir ailedir. Şişli’de güzel bir apartmanda otururlar. Monden bir ailedir. Evlerinden misafir eksik olmaz. Akşamları ya onlarda, ya da komşularda toplanılır. Dans Feriha Şevket Hanım’ın en büyük merakıdır. Annesi babası onu çok serbest bırakmıştır. Yakın akrabadan, komşulardan birçok genç erkek onlara gelir gider. Pek çoğu Feriha Şevket’e kur yapar. Köprünün İstanbul cihetini bilmez. Şehzadebaşı, Aksaray taraflarını görmemiştir bile. Bunu söylerken biraz da övünür. Pera-Şişli arası onun yaşam alanını oluşturur. Feriha bu ‘serbest hayat’ın içinde doğrudan doğruya kendisinin seçeceği bir gence varmayı arzular.

 

Eski mabeyincilerden Şefik Paşa’nın torunu Mediha Hanım üçüncü ideal tipi canlandırır. Geleneksel Osmanlı tiplemesidir. Kamusal mekandan uzak, içine kapalı bir yaşamın insanıdır. Mediha çok güzel bir kızdır. Yaşam biçimi onu ‘asri dedikodu’lardan uzak tutmuştur. Babası Nurettin Paşa, Meşrutiyetin ilk yıllarında tasfiyeye uğramış, rütbesi yüzbaşılığa inince emekliliğini istemiştir. Mediha’nın çocukluğu varlık içinde geçmiştir. Şefik Paşa’nın serveti döneminde dillere destandır. Fakat Paşa’nın ikbalden düştüğü günden beri ve özellikle savaş ve mütareke yıllarında tükenmeye yüz tutmuştur. Geçinebilmek için her gün bir şeyler satmak zorunda kalınmıştır. Artık Yeniköy’deki yalılarına çekilmişler, herkesten uzak yaşamaktadırlar. Aylarca İstanbul’a inmedikleri olur. Eski şaşaalı günlerin anısı henüz aile içinde bir ölçüde sürmektedir. Çağdaş eğlence türlerini yadırgarlar. Sinema, tiyatro, balo gibi herkesin sık görüldüğü mekanlarda onlar hiç görünmez. Mediha harap yalıda saatlerce piyanosunun başından ayrılmaz, bütün gün bahçede tavuklarla, civcivlerle vakit geçirir. Çok sıkı bir aile terbiyesi almıştır. Dindar ruhlu, iyiliksever bir kızdır. Eline erkek eli değmemiştir.

 

Nevire Nermin Hanım ‘moda düşkünü’ artistliğe özenen ideal tipi simgeler. Çok güzeldir. Meşrutiyetin çözdüğü geleneksel aile yapısının ürünüdür. Aslında mütevazı bir aileden gelir. Babası emekli Hacı Hüsnü Bey’dir. Kadıköy’de bir evde kira ile otururlar. Ama dış görünümü sanki zengin bir aile intibaını verir. Çok güzel giyinir. Zarafeti göz kamaştırır. Dış dünya ile bu denli bütünleşmiş Nevire Nermin Hanım’ın ailesiyle yıldızı bir türlü barışmaz. Bu nedenle aile ortamında huzursuzdur. Evde hiçbir şeyi beğenmez; hiçbir şeye kanaat getirmez. Giyim kuşam merakı nedeniyle annesiyle sürekli tartışır. Annesi nesi var nesi yoksa rehine koymuş, kızının giyim kuşamına harcamıştır. Fakirlik Nevire’nin ailesinin canına da tak etmiştir. Onun zengin bir kocaya varması tek umutlarıdır. Ama Nevire’nin hayal dünyası bambaşkadır. O şan şöhret peşindedir. Beyaz perde tek idealidir. Artistler gibi giyinmek, onlar gibi yaşamak ister. Bu nedenle aynanın karşısından saatlerce ayrılmaz. Amerika’ya gitmek, orada ‘Şark Yıldızı’ diye parlamak, düşlerini süsler. Düşkün bir yaşamı sürdürmektense hızlı yaşamayı ve genç ölmeyi tercih eder. Hatta günün modası ‘intihar etmeyi’ yeğleyecek bir tiptir.

 

Beşinci aday ya da ‘ideal tip’ bu sıralardan yetişmiş ‘ilim meraklısı bir kız’, bir ‘bilim kadını’dır. Bedia Nuri Hanım bugünkü İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nin nüvesi olan Darülfünun Tabiiyat Fakültesi’nde öğrencidir. Sessiz, kendi halinde, faziletli bir genç kızdır. Bilim onun için yaşamın ta kendisidir. Gözü bilimden başka bir şey görmez. Ders saatleri dışında boş zamanlarını laboratuvarda ya da kütüphanede geçirir. Kimi zaman bilimine o denli dalar ki yemeği bile unutur. Onun bir bilim kadını olacağına herkes kesin gözüyle bakar. Okulda hocaları onu bir öğrenci gibi değil, adeta bir meslektaş gibi görürler. Bedia’nın ailesinin hali vakti yerindedir. Annesi onun da mürüvvetini görmek ister. Ancak Bedia pek oralı değildir. Bu konu açıldığı vakit, Bedia Nuri Hanım ilgisiz kalır, bir an önce odasına çekilir.

 

Altıncı ideal tip, Nimet Hanım, boylu poslu, sağlıklı, yaşam dolu bir kızdır. ‘Anadolu kadını’nı simgeler. ‘Zengin bir çiftlik sahibinin kızı’dır; on altı yaşına kadar Konya’nın dışına çıkmamıştır. Orada kız rüştiyesini bitirmiştir. Annesi Meşkure Hanım faziletli bir Anadolu kadınıdır, kızına hep iyilik doğruluk telkin etmiş onun iyi bir ev kadını olması için elinden geldiğince çalışmıştır. Babası Ahmet Hulusi Efendi iş icabı sık sık İstanbul’a gider gelir. Nihayet Yeşilköy’de bir çiftlik satın alır ve Konya’dan buraya taşınırlar. Yeşilköy Nimet Hanım’ın yaşamını pek değiştirmemiştir. Tüm gününü annesiyle birlikte geçirir. Ara sıra İstanbul’a alışveriş için inseler de kent yaşamına pek karışmazlar.

 

Yedinci ideal tip ‘geleneksel İstanbul kızı’nı simgeleyen Melahat Hanım’dır. Çok güzel, zeki bir kızdır. Ancak mutaasıp bir çevreden gelir. Bab-ı Meşihat müsteşarlığından emekli Hüseyin Hilmi Efendi’nin kızıdır. Süleymaniye civarında otururlar. Hüseyin Hilmi Efendi tutumlu bir adamdır. Zamanında tedbirli davranmış, üç beş kuruşu kenara koymuştur. Artık müreffeh bir hayat geçirmektedir. Kendisi için hasis diyenler vardır. Son yıllarda büsbütün münzevi bir yaşam sürmektedir. Aylarca evden çıkmadığı olur. Ailesi de aynı yaşamı benimsemiştir. Hüseyin Hilmi Efendi’nin evi, İstanbul’un bir köşesinde unutulmuş, sanki elli altmış yıl önceki yaşamı koruyan, her şeyden uzak bir mekandır. Annesi de tıpkı Hüseyin Hilmi Efendi gibi abdestsiz yere basmayan bir hanımdır. Zaman zaman komşulardan birkaçına gidip gelinir; bayramlarda alelusul akrabalar ziyaret edilir. Bunun dışında Melahat ile kardeşleri ömürlerini evde geçirirler. Melahat Hanım tüm yaşamı boyunca ancak iki üç kez sinemaya gitmiştir.

 

Sekizinci ideal tip, Muazzez Cevad Hanım, Meşrutiyetin yarattığı ‘çalışan kadın’ tipidir. Hayatını kendi kendine kazanan bir genç kızdır. Babası ölmüş, onu annesi büyütmüştür. Muazzez Fransızca, Almanca bilir. Okuldayken daktilo öğrenmiştir. Bir bankadar, o gün için epey bir para sayılan doksan lira aylıkla çalışmaktadır. Çevresinde sevilen bir kimsedir. Üç yıl art arda terfi etmiş çalışkan bir kızdır. Muazzez Cevad bugünkü deyişle ‘işkolik’tir. Ama ona kadınlığını unutturmayan tek şey ‘süs merakı’dır. Bankada Rum, Musevi, Ermeni meslektaşlarının yanında küçük düşmemek için çok şık giyinir. Ancak iyi kazanmasına rağmen paraya pek tamah etmez. Her ay aldığı aylığın yol parası ve üst baş için gerekli miktarı dışında kalanını annesine götürür verir. Evin bütün işlerini gören annesidir. İlginçtir, adaylar arasında tek yaşı kaydedilen Muazzez Cevad Hanım’dır. O yirmi beş yaşındadır. O günün kıstaslarına göre ‘evde kalmış’ sayılabilir. Anketi hazırlayanlar, bir olasılık, 25 yaş kaydını caydırıcı bir etmen olarak koymuş olabilirler.

 

Dergi birkaç sayıda bu ideal tipleri çizdikten sonra kuponların dönüşünü bekler ve nihayet sonucu ilan eder.

 

Ankete on bine yakın kişi yanıt vermiştir. Oylama sonucu büyük çoğunluk Mediha Hanım’ı tercih etmiştir. Şövalye ruhlu Cumhuriyet erkeği pek kadın-erkek eşitliğinden yana değildir. Kurtaracağı ve kendisine ram edeceği kadını arar. Geleneksel Osmanlı değerleri Cumhuriyet söyleminde sürekli yıpratılır. Ama Osmanlı erkeğinin bilinçaltında yine o kafes ardındaki gizemli kız vardır. Mediha Hanım Osmanlı’da asalet olmasa da yine de Şefik Paşa’nın kızı, Nurettin Paşa’nın torunudur. Paşa damadı olmak her Cumhuriyet erkeğinin gönlünde yatar. Mazoşist Cumhuriyet erkeği Yeniköy’de kırık dökük yalıyı Şişli’de bir apartman dairesine tercih eder. 90 Cumhuriyet lirası kazanan genç güzel bir kızla boy ölçüşmektense fakr u zaruret içinde kalmış bir ailenin kızını kurtarmayı yeğler. Ne de olsa Cumhuriyet erkeğinin bilinçaltı mazide kalmaktan yanadır. Kendisi ‘kafeşantan’larda, sinema, tiyatroda cirit atsa da eşini eve kapatmaktan yanadır. Hem Mediha piyano çalmaktadır. Piyano Osmanlı’nın son döneminde bir statü sembolüdür. Cumhuriyet erkeği tüm yoksulluğuna karşın statüden yanadır. Meteliğe kurşun sıksa da statüsünden ödün vermez. Berhane yalıdan piyano seslerinin Yeniköy yamaçlarında yankılanması erkeğin rüyalarını süsler. Ve nihayet Galata-Pera umumhanelerinden çıkmayan zampara erkek ‘kalbinde hiçbir çırpıntı duymamış’ genç kızın peşindedir.

 

 

Yarışmaya katılan 9754 okurdan 3363 kişi Mediha Hanım için oy kullanmıştır. Mediha Hanım’dan sonra Nimet Hanım (Anadolu kadını tipi) 2574 oy ile ikinci gelmiştir. Derginin vardığı sonuca göre okurların pek çoğu salon dedikodularından uzak, sakin aile kızlarını tercih etmektedir. Üçüncülüğü 956 oyla Bedia Nuri Hanım (bilim kadını tipi), dördüncülüğü ise 937 oyla Muazzez Cevad Hanım (çalışan kadın tipi) almıştır.

 

——-O——-

 

Zafer Toprak’ın naklettiği anketi çok ilginç bulmakla birlikte, okurken anketin sonuçlarından ziyade ‘ideal genç kadın’ tiplerinin Haftalık Mecmua tarafından kuruluş biçimi ve anketin amacına odaklanmadan edemedim. Toprak’ın eklediği yorumlardan, henüz dört-beş yaşındaki Cumhuriyet’in kurucu kadrolarında bulunan, ezici çoğunluğu erkek, siyasetçi ve ideologların ‘bilim kadını’, ‘erkeklerle eşit ücret alan çalışan kadın’, ‘militan kadın’, ‘artist’ gibi kadın tiplerinin ortaya çıkışı için gösterdikleri çabanın, bence biraz haksızlığa uğrayarak tek bir tip altında genellenen, bilinçaltında hala geleneksel Osmanlı değerlerine, statülerine ve kurumlarına bağlı, kadın-erkek eşitliğine inanmayan, kurtarıcı kahraman gibi hissedebilmek uğruna mazoşist ve mantıksız seçimler yapan, kendisi için istediği hayatla, eşi olacak kadın için istediği hayat çok farklı olan ikiyüzlü ve zampara Cumhuriyet erkeği tarafından baltalandığını düşündüğü sonucuna varıyorum. Bu, kadınları ‘özgürleştiren’ erkekler vs. o kadınları tercih etmeyen ikiyüzlü diğer erkekler karşıtlığında ‘kendi özgürlükleri için mücadele eden kadınlar’ ve ‘gelin adayı olmak haricinde bir role kendi kendini aday gösteren kadınlar’ yer almadığında dönemin kadınlarının yaşamları hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapmak ne kadar mümkün? Yazının başında varsayılan ‘Cumhuriyetin kadın özgürlüğünden yana ortamı’ yalnızca ‘diğer’ erkeklerin özlemleriyle çeliştiği için mi anket sonuçlarına ve değer yargılarına yansımadı? Yoksa derginin anketi hazırlayan ve taraflı olduğu, bazı adaylar için anti-propaganda yaptığı, bazılarını neredeyse kusursuz çizdiği apaçık editoryel sorumluları da dahil olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu kadroları hakkındaki bu iddianın kendisi ve değer yargılarından ne derece bağımsız oldukları tekrar sorgulanmalı mı?

 

Toplumsal Tarih‘in bir sonraki sayısında yer alan ve yine Zafer Toprak tarafından nakledilen ‘Leyla Hanım’ı kim alacak?’ yazısı ikiyüzlülükle suçlanan bu tektip erkek modeline şüpheyle yaklaşmama sebep oluyor. ‘Hangi Kızla Evlenmeli?’ anketinin öncesinde damat adayları için yapılan bu anketin kurgusunda, kazanan gelin adayı Mediha Hanım’a şüpheli derecede benzeyen güzeller güzeli, güzel olduğu kadar da sevimli Leyla Hanım’a uygun bir damat bulmak için ailesi ve dergi okuyucuları seferber olmuş. Zührevi hastalıklar uzmanı olması nedeniyle rağbet görmeyen bir doktor, henüz yeterince itibarlı bir meslek olmasa da gelecek vaat eden dürüst bir avukat, Leyla’yı uzak diyarlara götürmesine sıcak bakılmayan genç bir diplomat, saygın bir mesleğe sahip olsa da yaş farkı yüzünden elenen Türk ordusunun değerli bir üyesi, kazandığı para ve yaşadığı lüks biraz şaibeli görülen tüccar kürkçüzade Rıfat Bey, yine garantili bir meslek sahibi olmadığı için istenmeyen bir gazeteci, eş seçmek için o zamanın şartlarında flört olarak görüldüğünü tahmin ettiğim ‘birkaç saat konuşmayı’ şart koşan bir mebus, kitaplarından başını kaldıramayan bir müderris, ailenin Leyla’yı çocukluğundan beri tanıyan Robert Kolej mezunu, bankacı akrabası Ekrem Bey ve son olarak takdir görse de en nihayetinde çalgıcı olan viyolonist Ercüment Baha Bey adaylar arasında. Okurların mektuplarından anlaşıldığı üzere Tüccar Rıfat Bey’le, aile dostu Ekrem Bey arasındaki çekişmede, duygusal kaygılar maddi refah imkanının önüne çıkmış ve Ekrem Bey damatlık müsabakasını kazanmış. Fakat esas olarak, bu ankette kurgulanan adayların ailevi, mesleki ve ahlaki özelliklerinin çeşitliliğinin oy veren okurlarda da karşılık bulduğu düşünülürse tektip bir Cumhuriyet erkeğinden bahsetmenin imkansızlığı öne çıkmış.

 

Damat adayları kurguya göre, Leyla Hanım’la evlenmeye talip olduklarını açıkça belirtirken, gelin adaylarının evlenmeye niyetleri olup olmadığı aday gösterilirken pek önemli görülmemiş. Hatta tam tersi, evlilik konuşmalarından kaçan, hayatını bilime vakfetmek isteyen Bedia Nuri Hanım, siyasetle ilgilendiği için erkeksi ve dünyevi bulunan Ulviye Perihan Hanım, evlenmek değil Amerika’ya gidip sinema yıldızı olmak isteyen Nevire Nermin Hanım, o zamanın şartlarına göre evlenmek için geç sayılabilecek bir yaşa kadar evlenmeyi tercih etmediğine göre pek de niyetli olmadığını düşünebileceğimiz Muazzez Cevad Hanım gibi adaylarda bunun tam tersi bir durum var. Fakat her ne kadar ‘özgür’, ‘modern’, ‘bağımsız’, ‘işine adanmış’ gibi bugünden bakıldığında olumlu sayılabilecek, dergide ise ‘aşırı serbest’, ‘hafif meşrep’, ‘erkeksi’, ‘dünyevi’ gibi pek de olumlu sayılamayacak sıfatlarla eş tutulmuş özelliklere sahip olsalar da, bu genç kadınların tersi beyanlarına rağmen gelin adayı olmaktan başka bir seçenekleri olduğu düşünülmemiş. Neden iş ve ev hayatları arasında bir seçim yapmak zorunda hissettiklerinin nedeni aranmamış. Kendileri aday olmadıkları evlilik kurumu için tercih edilmemiş olmaları bugün bile bir eksiklik, kendilerini tercih etmeyen erkeklerin suçu olarak değerlendiriliyor.

 

Peki Cumhuriyet’in ideal erkek ve kadın tiplerinin izini sürerken, ideal gelin ve damat adayları olmalarından başka ölçütler benimseyemez miyiz? İdeal olma zorunluluğundan ya da kadın özgürlüğünün mutlaka modernlik, Batılılık, serbest yetiştirilme, giyim-kuşam ve çalışma hayatı ile bağdaştırılmasından ise hiç bahsetmiyorum… Başka bir yazının konusu olsun.

 

Kaynak: 75 Yılda Değişen Yaşam Değişen İnsan – Cumhuriyet Modaları, İstanbul, 1999, Tarih Vakfı Yayınları

 

Fotoğraf: Ali Sami Aközer (1889)

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YSMS’leriniz Google’ın Yasaklı Kelimeler Listesiyle Güvende
SMS’leriniz Google’ın Yasaklı Kelimeler Listesiyle Güvende

Android, büyük aşkım, gel birbirimizin kelimelerini tamamlayalım.

TARİH

YNezihe Muhiddin Hanım Ne Alemde?
Nezihe Muhiddin Hanım Ne Alemde?

Seçme ve seçilme hakkını kazanmamızın 79. yıldönümünde 1935 yılından bir Nezihe Muhiddin röportajı...

MEYDAN

YAraba Aldığım Gün Kadın Oldum
Araba Aldığım Gün Kadın Oldum

'Çok güzelsin yavrum' dedi. O güne kadar sadece sakattım. Araba alınca birden kadın olmuştum. Güldüm, teşekkür ettim.

MEYDAN

YKadının Adı Devletten Siliniyor: Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kapanıyor mu?
Kadının Adı Devletten Siliniyor: Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kapanıyor mu?

27 Kasım 2013 günü haber ajanslarının yayınladığı haberlere göre AKP hükümeti, Meclis'teki Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nu (KEFEK) kapatıp, Aile ve Sosyal Politikalar Komisyonu’na dönüştürmek istiyor! Eşitiz basın açıklaması:

Bir de bunlar var

Bunları Yazmakla Çıldırmaktan Kurtulunur Mu?
Ölümcül Alışkanlıklar: Fiil, Fâil ve Arzular
8 Mart 1979, Tahran

Pin It on Pinterest