Polisin Gezi Parkı’na Cuma sabahı yaptığı ikinci saldırının ardından akşam Taksim’in her yerinde kıyamet koparken Türk televizyonlarının durumu:
Yiğit Bulut teşhisi Cuma öğlenden koyarken:
Yiğit Bulut, yarım saat sonra:
Cumartesi göstericilerin alanda süsleme çalışmaları yaptığı NTV minibüsü:
Tabii NTV bir minibüsle işin içinden sıyrıldı diyemeyiz:
Cumartesi gecesi CNN Türk’ün durumu:
Gülmedim:
(Üzerine doğrudan tazyikli su sıkılan göstericiyle ilgili bu manşeti ensonhaber.com daha sonra “Polisin Cevabı Ağır Oldu” şeklinde değiştirdi)
Pazar öğleden sonra Fatih Altaylı röportajında RTE bütün gece aynada çalıştığı üzgün suratı yaparken:
“- Hepsi alkolikler mi? – Alkolikler yıaa. Bakma onlar da bize oy veriyor… Tabii bize oy verenleri alkolik değil” gibi kapsamlı analizler, fantastik geyikler içeren Fatih Altaylı-RTE röportajının cesurca olduğunda, gazeteciliğin hakkını verdiğinde çoğunluk hemfikirdi:
…Özellikle röportaj sonrası İstanbul ve Ankara’da Habertürk binalarının kapısına dayanan protestocular:
İstanbul Habertürk binası önünde LGBT’ler “İbneler burada, Fatih nerede” diye slogan atarken
Öte yandan başka bir Altaylı, Reuters’tan Birsen Altaylı basın toplantısında SORU SORARAK, başbakanın da bizim de artık hatırlayamayacağımız kadar eski tarihlerden kalma bir gazetecilik geleneğini günümüze taşıdı. “Sizin bu eylemleri tek bir ideolojik duruş altında tanımlamanızın ve toplumdaki bu hareketi küçümser tavırda olmanızın kitleleri daha fazla öfkelendirdiği ve provoke ettiği söyleniyor. Bunlara ilişkin herhangi bir yumuşatıcı tavır içine girecek misiniz? Bir de aşırı güç kullandığını söylediğiniz polisle ilgili önlem alacak mısınız?” sorusu başbakanın bünyesinde alışık olmadığından reaksiyona neden oldu, asabiyet yaptı. Başbakan’ın sinirleri ancak bir şiir okuduktan sonra yatıştı: Tencere-tava/Hep aynı hava
Gezi Parkı direnişinin yaygın medyada gösterilmemesini protesto etmek için NTV stüdyolarının önünde toplanan kalabalık, nihayet NTV ekranlarına yansıdı. Yalnız “ses alamıyorlarmış”, o yüzden ne dediklerini duyamadık. Ekranlara sadece “Penguen istiyoruz” pankartları yansıdı.
Hiçbir kanalda haber bulamayıp, Halk TV’yi açtığımız anlarda (Allah bir daha muhtaç etmesin) Edip Akbayram’la hipnoz tekniği sayesinde neredeyse 59 TL + 9 TL kargo ücretine Cumhuriyet Kiti alıyorduk. Telefon elimizdeyken suratımıza su çarptılar da uyandık.
Türkiye Gazetesi de sabah manşetlerinde ince eleyip sık dokuyarak detaylı haberciliğin nasıl olduğunu bize gösterdi. Beşiktaş’ta eylemcilere yapılan saldırılarda yaralananların taşındığı ve tıbbi müdahale gördüğü Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde yakaladıkları iki kare:
Camide sabaha kadar süren “alem” sonrası etrafta tıbbi müdahale malzemeleri:
Camide gerçekte olan:
Ve tabii Cüneyt Özdemir’e değinmeden geçemeyeceğiz. Önündeki inşaatları hülyalı izlerken:
Özetle medyayla ilgili genel hissiyat şöyleydi: