Orhan Pamuk Kara Kitap’ta şöyle yazıyor:
Bir gün, hikâyelerine bayıldıkları yetişkin amcaoğlunun apartmana yaptığı ziyaretlerin birinde, elinde gördükleri bir kitabı kapıp okumaya başlamışlar. Kızla oğlanın eski kelimelerine, tumturaklı deyişlerine, Farsça deyişlerine önce alayla güldükleri, sıkılıp kenara atıp sonra belki içinde bir işkence sahnesi, çıplak bir vücut ya da bir denizaltı resmi vardır diye merakla sayfalarını çevirip en sonunda okumaya başladıkları kitap pek de uzunmuş. Ama başlarında bir yerde, kitabın kahramanları arasında geçen öyle bir aşk sahnesi varmış ki oğlan, kahramanın yerinde olmak istemiş. Aşk o kadar güzel anlatılmış ki, oğlan kitaptaki gibi âşık olabilmek istemiş. Böylece, daha sonra kitapta anlatılacağını hayâl edeceği aşk belirtilerini (yemek yerken sabırsızlık, kızın yanına gitmek için bahaneler icat etmek, susamış olmaya rağmen bir bardak suyu içememek) kendisinin de göstermeye başladığını farkettiğinde, oğlan birer ucundan tutarak kitabın sayfalarına birlikte baktıkları o sihirli anda kıza âşık olduğunu anlamış.
Oğlanın okurken önce tasvir edilen aşka, sonra da yanındaki kıza aşık olmasını sağlayan kitap Hüsn ü Aşk elbette. Berna Moran Kara Kitap’ın bu kısmı için demiş ki
Kanımca Orhan Pamuk’un yapmak istediği şeylerden biri, Doğu edebiyatı bağlamında ve o gelenekten yararlanarak çağdaş bir roman yazmak.
Yalnız Berna Moran’ın atladığı bir şey var ki o da şu: Orhan Pamuk bu aşka dair bir şeyler okurken aşka düşme temasının kendisini de Dante’nin İlahi Komedya’sından alıyor. Orada da meşhur aşıklar Francesca and Paolo, Yuvarlak Masa şövalyelerinden Lancelot’un Kral Arthur’un karısı Guinevere’e aşık oluşunun hikayesini okurken birbirlerine vuruluyorlar. Yani Kara Kitap’ta Orhan Pamuk’un yaptığı sadece Doğu’dan Hüsn ü Aşk’ı alıp bir Batı formu olan roman içersinde kullanmak değil; aynı zamanda Batı’nın Kral Arthur’unu (teknolojisini!) alıp Doğu’nun Hüsn ü Aşk’ına eklemlendirmek. Böyle olunca Lancelot’la Guinevere’in hikayesini okuyup birbirlerine aşık olan Francesca ve Paolo’nun hikayesini okuyup çok seven Orhan Pamuk, onları Hüsn ü Aşk’ı okurken Rüya’ya aşık olan Galip’in hikayesi sayesinde yad etmiş oluyor.
Gezegenimiz edebiyattan aşk, aşktan edebiyat üretip duran büyülü bir yerdir.
Not: Bu yazıya justine‘in çok emeği geçti, kendisine buradan bir kez daha teşekkür ederim.