Seks işçisinden kreş işletenine, metalurji çalışanına tüm kadınların ortaklaştığı net bir argüman var: hak ettiğimiz muameleyi görmek ve hak ettiğimiz maaşı almak istiyoruz.

SANAT

6 Film, Sayısız Hikâye ile Brezilya’daki Kadın Emeğine Yakın Plan

Another Screen ve Cine Limite’nin oluşturduğu, Brezilya’da kendileri de emekleri de görünmez kılınan kadınların yaşamlarına ve çalışma ortamlarına odaklanan 6 filmlik belgesel seçkiden* 4’ünü izledim. Seks işçisinden kreş işletenine, metalurji çalışanına tüm kadınların ortaklaştığı net bir argüman var: hak ettiğimiz muameleyi görmek ve hak ettiğimiz maaşı almak istiyoruz. Hangi alanda olursa olsun.

 

*

 

Mulheres De Boca (Boca’nın Kadınları, 1982, yön. Inês Castilho and Cida Aidar)

 

 

Brezilya’da São Paulo’nun Boca do Lixo bölgesinde seks işçiliği yapan kadınlarla iletişim kuruyor Mulheres De Boca. Film diğer filmlere benzer şekilde (Amores De Rua, Creche-Lar ve Trabalhadoras Metalurgicas) kameraya doğrudan bakan, ona gülümseyen, onunla ilişkilenen bazı kadınların görüntüsüyle açılıyor. Seçkideki röportajdan bu bölgede seks işçiliğinin, strip show’ların yoğun olarak yapıldığını anlıyoruz. Geniş açıdan gördüğümüz ve perspektifte belki onlarca olan neon otel ışıkları, bu bölgedeki seks işçiliğinin yoğunluğuna dair daha fazla fikir veriyor. 

 

Göz göze geldiğimiz kadınların çoğu Afrikalı kadınlar. Boca do Lixo bölgesinde seks işçiliği yapan çok fazla Afro-Brezilyalı kadın var. Kamera da kanlı canlı. Sık sık hareket ediyor: soyunan bir kadını izliyor, onu gösteren ve gülen arkadaşlarına, ardından kadına dönüyor, oradan geri sekiyor sonra.  

 

Evlerden birinin patroniçesi, evini güvende tutmak için yaptığı fedakârlıklardan, “güvenlik güçleri ve devlet büyüklerine almak zorunda kaldığı hediyeler” den bahsediyor. 

 

Sistem ve insanlar tarafından yok sayılan seks işçisi kadınlara kendini ifade etmesi için bir alan veriyor film. Tarihsel olarak seks işçilerinin haklarının savunulması ve feminist mücadelenin Brezilya’daki gelişimiyle ilgili bilgileniyor seyirci peşi sıra. 

 

Film kapanırken kamera, gece arabayla sokaklardan geçerken kaldırımlarda duran, yürüyen, aranan adamlara da spot ışığı tutuyor. Suçlu sayılma sırası sokakta aranan adamlara geçiyor böylece.

 

Amores De Rua (Sokak Aşıkları, 1994, yön. Eunice Gutman)

 

 

Amores De Rua, kadrajını daha çeşitli bir toplumsal yapıya açıyor. Seks işçisi kadınların Natiaonal Network of Prostitutes (DAVIDA) ve Association of Protitutes altında örgütlenmeye başladığı bir dönemdeyiz. AIDS krizi var, trans kadınlar da lubunyalar da sokakta daha görünürler. Tüm bunlara acıklı, burada yer yer Bergen’in şarkılarına tekabül edecek tuhaf pop şarkıları eşlik ediyor. Film boyunca en çok bu şarkıları duyuyoruz ve bunların çeşitli strip kulüplerde performe edilişini izliyoruz. Bu şarkıların dönemin tuhaf abiyeleriyle sahnede performe edilmesi kadınların performe etmek zorunda olduğu seksi-feminen karakterlere de dikkat çekmiş oluyor. 

 

Filmde konuşan tüm kadınlar, öncelikle bu işe nasıl başladıklarından bahsediyorlar. Bu kısım, meselenin meşruiyetinin ve doğallığının altını çizmek istercesine sıradan: arkadaşları, kuzenleri, paraya ihtiyaçları olduğunu bilen yakınları seks işçiliği yapmasını teklif ediyor neredeyse hepsine. Öyle klişe Türk filmlerdeki gibi içkisine uyuşturucu katılıp kötü yola düşürülmüyor kimse. 

 

Pek çok seks işçisi, bu işe girme sebepleri başlangıçta parasızlık olsa da, yoksulluğun aslında seks işçiliğine başlanmasının tek sebebi olmadığı üzerine de sık sık konuşuyor. Bu anlar, seks işçiliğinin sağladığı ekonomik ve sosyal özgürlüğe dikkat çekmesi açısından önemli. 

 

Film boyunca, seks işçiliğinin kriminalize edilmesinin yarattığı toplumsal ikiyüzlülükten bahsediliyor. Kadınlardan biri, seks işçiliğinin ona sağladığı özgürlükten söz açarken yaşamını böyle şekillendirmeyi istediğini söylüyor: sokakta rahat hareket edebiliyor, ekonomik özgürlüğü var. Bir yandan da uzun uzun toplumsal normların baskılayıcılığından bahsediyor. Bu normların ikiyüzlülüğünü afişe eden bir başka anda ise, sistemin dayattığı tek eşliliğin erkekler özelinde aslında ne kadar yalan olduğu üzerine konuşuluyor.

 

DAVIDA’da örgütlenen Gabriela Silva, Leite hedeflerinin seks işçiliğinin yasallaşması ve kontrolün “mama”ların/pezevenklerin elinden alınması gibi meseleler olduğundan bahsediyor. Seks işçilerinin senelerdir süren hak mücadelesini özetliyor bu cümle. Filmde Leite’nin de bahsettiği gibi, seks işçiliğini kriminalize etmek, onu marjinalleştirmek, sadece patriyarkanın, kadınları baskılamak isteyen devletlerin işine gelmiyor. Aynı zamanda “çoğunluğun” tek eşli ve heteroseksüel oluşunun da bir yalan olduğunu açık ediyor. 

 

Röportaj verenlerden biri hem seks işçisi hem de sağlık çalışanı olduğundan, sokakta çalışırken pek çok sağlık problemine de açık olan ve “geçim kaynakları bedenleri olan” kadınlara destek olmak için böyle bir yol seçtiğinden bahsediyor. Bu konuşmadan sonra AIDS krizi ve korunma meselesi de konuşuluyor. Kadınların hiçbiri risk almak istemiyor ve çoğu kondomu şart koşuyor. Film boyunca konuşan seks işçisi kadınlar, “trajik, kötü yola düşmüş, pasif” figürler değiller: aksine olabildiğince net, kararlarını kendileri alan, kendi hayatlarını yönetebilen, seks işçiliği yaparak çocuklarına bakan kadınlar.

 

Bu örgütlerin hâlâ işleyip işlemedikleri bilgisine erişmek zor. 2009’da kurulan The Associação das Prostitutas de Minas Gerais (APROSMIG) 2019’a kadar bir nebze aktif görünüyor. DAVIDA’nın websitesi ise açılmıyor. 

 

Trabalhadoras Metalurgicas (Kadın Metal İşçileri, 1978, yön. Olga Futemma & Renato Tapajós)

 

 

Film yakın plandaki endişeli, meraklı, gülümseyen kadın suratlarıyla açılıyor. Diğer filmlerdeki gibi kamera ortamdaki kadınlara aşina olmamızı istiyor sanki önce. Kadın Metal İşçileri Kongresi’ndeyiz bu sefer de. Açılış konuşmasında bol bol erkeklerin sahne aldığı bu “kadın” buluşması, şu an gerçekleşecek olsa bu bolluğa o kadar kolay pabuç bırakılmazdı, onu tahmin ediyoruz. 

 

Kadınlar net bir şekilde taleplerinden bahsediyorlar bu buluşma sırasında: erkek çalışanlarla eşit maaş, yasada belirtildiği gibi, çocuklarını bırakabilmeleri için yapılması gereken kreş ve okul düznelemeleri, daha iyi çalışma koşulları, sendikaya dahil olmak ve gece vardiyasının yasallaşmaması. Çünkü kadınlar için işleri zaten çift vardiya: evde de çocuklarına bakmak, yemek hazırlamak, temizlik yapmak zorundalar. 

 

Bu konulara paralel olarak, şeflerin tacizleri, ikramiye alamamak, ekstra mesai ücreti ve sağlık iznine erişim gibi meselelerle de baş etmek durumundalar.

 

Film boyunca kongredeki buluşmadan ve kadınların fabrika mesailerinden yakın planlar görüyoruz: bantlarda çalışan boyalı uzun tırnaklar ve topuklu sandaletler. 

 

Creche-Lar (Kreş Evler, 1978, yön. Maria Luiza d’Aboim)

 

 

Çocuklu kadınların, kendilerinin çalışmasını desteklemeyen sistemde bir çeşit gedik açmalarının hikayesi Kreş Evler. Brezilya Yardım Birliği’nin (LBA) organize ettiği bir kreş sistemi filmde bahsi edilen. 

 

Pek çok kadın, çalışmak zorunda olduklarından çocuklarını eve kapatıp gitmek durumunda kalmalarını ve bunun yarattığı fiziksel, psikolojik zararı anlatıyor filmin başında. Bu duruma çözüm olarak LBA annenin seçtiği bir “teyze”yi çocuklara bakıcı olarak atıyor. Teyzeler çocukları yıkıyor, doyuruyor, birlikte oynamaları için alan sağlıyor. Her teyze maksimum 3 çocuğa bakıyor, bu da asgari ücrete tekabül ediyor. Tüm bunları parası ise devletten temin ediliyor. 

 

Ayıca “teyze”lerin giderlerini karşılayabilmeleri için kooperatifler kuruluyor, düşük ücretli gıda alımı yapmaları sağlanıyor. “Teyzeler” ve “ablalar”dan oluşan bu garip ailevi ve informal sistem, çocukları evde yalnız bırakma problemine de çözüm getiriyor. Ülkemizde “ablalar”ın bambaşka bir çağrışımı olduğu gerçek ama “teyzeler”in bir benzeri olsa, çocuklarını kreşe gönderemeyen kadınlar bir nebze rahat etmez miydi diye düşünmüyor değil insan.

 

*

 

Dört film de kadınlar, zaten hakları olan, bazı durumlarda kendilerine vaadedilmiş olan kreş, sağlık izni, mesai ücreti veya işlerinin yasa önünde de tanınması gibi şeyleri devletten, patronlardan, sistemden (artık adına ne derseniz deyin) almak için paralel yollar açmaya çalışıyor: kendi aralarında ağlar kuruyor, toplantılar yapıyor, kooperatif kuruyor, birbirlerinin sağlığıyla ilgileniyorlar. Filmleri peş peşe izlerken dünyanın pek çok yerindeki feminist mücadeleye dair paralellikleri görmek çok vurucu. Bir o kadar da kuvvet verici. Çünkü, sistemin dışına itilmeye çalışılan ve haklarını almakta zorlanan tüm kadınlar ve LGBTİ+’lar birbiriyle bir şekilde dayanışmadan, destek almadan, yalnız yol kat edilemeyeceğini biliyorlar. Nerede olurlarsa olsun.

 

* Film seçkisi 26 Mayıs’a dek Another Screen üzerinden ücretsiz olarak, Öykü Sofuoğlu’nun çevirisiyle Türkçe altyazılı olarak da seyredilebilir. (editör notu)

 

Kapak görseli: Katia Mesel’in seçkideki Sulanca (1986) filminden bir kare. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YKenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks
Kenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks

3 sezon boyunca aşk ve nefretle sarmalanmış bu anlatı, iki kadın karakterin birbiriyle etkileşime girdiği, iletişim kurduğu her an dönüşüyor ve değişiyor. Dostluğun ve yakınlığın gücü de buradan gelmiyor mu?

KÜLTÜR

YAşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi
Aşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi

Kristen Stewart ve yapımcı partneri Dylan Meyer’ın lezbiyen film camiasını yerinden oynattıkları Love, Lies, Bleeding (2024) filmi sonunda vizyona girdi! Tabii ki, ülkemiz hariç pek çok yerde… Tanıtım turundan, verilen röportajlara kadar “ıslak ve kışkırtıcı” bir lezbiyen yapımı olduğundan emin olduğumuz filmin basit bir anlatısı ve kara komik detaylarla bezenmiş bir tarzı var.

KÜLTÜR

YGeçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)
Geçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)

Film kapanırken Lia, Tekla ile sokakta karşılaştığını ve onun sevgilisiyle yaşadığı bol çiçekli, bitkili evine gittiğini hayal ediyor. Yeğeniyle trans bir kadın olarak açıldığı için kurmadığı, toplumsal baskıya yenik düşen ilişkilerini toparladığını hayal ediyor ve aramaya devam ediyor. Yolda olmanın, denemenin, öğrenmenin asıl mesele olduğunun altı çizilmiş oluyor böylece. İstanbul, o yakadan bu yakaya geçilen, beş benzemez insanın karşılaşıp bir araya geldiği, kaosun hüküm sürdüğü böyle bir şehir ne de olsa...

KÜLTÜR

YAtarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*
Atarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*

İtiraf ediyorum, Mayıs 2023’teki yoğun seçim gündemini atlatabilmemi iki rapçiye borçluyum. Bunlardan biri Gazapizm, diğeri Harpya’ydı. O kadar yorucu, sinir bozucu ve öfkeli zamanlardı ki sadece rap dinleyip sokakta hızlı hızlı yürüyordum. Harpya epeydir tanıdığım ve tanımadan önce de müziğini çok sevdiğim biriydi. Öfkesi, öfkesini ifade ediş biçimini dinlemek bana epeydir çok keyfi veriyor.

Bir de bunlar var

Sevdiğim Kitap Kapakları Gibi
Anne Dağı Enstitüsü
Bu İmgeler Ne Kadar Gerçek?: Osman Hamdi’nin Tablolarında Kadın Figürleri

Pin It on Pinterest