Oskarlar az önce bitti. Geçmiş olsun. Oskarların büyüsü tüm törenin ortalamalığın ve yangınvarcılığın şatafatlı kutlaması olduğunu insana aralarla unutturmak ve o “Ödülü buna mı verdiniz? Salaklar” hayalkırıklığını bireye yaşatmak. Bütün tören boyunca o kadar çok “Allahım, ne kadar…”la başlayan cümle sarfettim ki, Oskarların tüm efsununun hayalkırıklığı olduğunu, bu gece bir daha ve daha iyi anladım.
Kazananlar, şöyle oldu: (Listeden sahneye elli kişinin çıkıp kabul ettiği En iyi Set Enerjisi, En İyi Ruh Yönetimi gibi sıkıcı ödülleri çıkardım. Onu siyah fonlu ciddi sinema bloglarından bulacaksınız artık, ben törene gülünç saç ve suratlar için geldim, karışılıklı üflenen egolar için kaldım)
En İyi Film
Argo
En İyi Aktör
Daniel Day-Lewis – Lincoln
(Bir daha söylemek istiyorum, Lincoln kadar Atatürkfilmi, şişik ve ışıklı bir yapım olamaz. Filmin tanıtım cümlesi devasa bir “NEYSE…” olmalı.)
En İyi Yardımcı Aktör
Christoph Waltz – Django Unchained
(Cango’yu da beğenmedim. Tarantino’nun “Banane büyümiycem” düsturlu, “Bakın ırk tartışmasına neler getiriyorum (rüyalarımda)” köşeli başyapıtı.)
En İyi Aktris
Jennifer Lawrence – Silver Linings Playbook
(Bu kızın kim olduğunu Hunger Games’i izlediğim halde bilmiyorum)
En İyi Yardımcı Aktris
Anne Hathaway – Les Miserables
Ödüllü yakarış:
En İyi Animasyon Film
Mark Andrews ve Brenda Chapman – Brave
(Brave bayağı feminist bir filmdi! Yuhuuu!)
En İyi Yönetmen
Ang Lee – Life of Pi
(Ang Lee beni bununla kazanmıştı, oyuncak kaplanla kaybedemez:
)
En İyi Yabancı Dilde Film
Amour – Michael Haneke
Hanekeeee, Haneke, Haneke. Huysuz ve tatlı (pek değil) Haneke, yumuşak bir sonluluk şiiri yazıp aldın di mi gene ödülü?
En İyi Animasyon Kısa Film
Paperman
(Dedikodusunu şurada yapmıştım)
En iyi Uyarlanmış Senaryo:
Chris Terrio – Argo
En iyi Özgün Senaryo:
Quentin Tarantino – Django Unchained
İşte bu kadar. İzlemediyseniz kaçırdıklarınız:
– Family Guy denen pop kültür referansı jeneratörünün yaratıcısı Seth McFarlane’ın dayanılmaz yarı Broadway müzikali / yarı sahte tevazu gülüşü.
– Les Miserables ekibinin sahneye çıkıp bir “Bize vermediyseniz kararınızı değiştirmeniz için çok geç değil” telaşıyla bütün filmin lise tiyatrosu seviyesinde bir tekrarını yapması. Bütün ekibin “Oyunu ciğerimde hissediyorum” nefeslenmeleri, derken sahneyi kızgın balon Russell Crowe’un basması ve rakılanmış komşu gibi bas bas bağırmaya başlaması. Bunun senenin oyunculuk başarısı olması.
– Seth McFarlane’ın komedyen, oyuncu ve şarkıcı olarak dünyanın en vasat yeteneği olduğunu, adamı uzun süreler görmenin ruhumda minik delikler açtığını söyledim di mi?
– Arada Michelle Obama çıktı.
– Daniel Day Lewis ödülünü alırken eşi Rebecca’ya kendini ve metot oyunculuğunu kastederek “Farklı dönemlerde farklı erkeklerle yaşamayı kabul ettiği için müteşekkirim” dedi. Bunun ne kadar ruh hastası bir şey olduğunu kimse sorgulamadı… Çünkü There Will Be Blood‘ı izlemiş miydiniz?
– Beasts of the Southern Wild filminin oyuncusu dünnnnyalar tatlısı Quvenzhané Wallis adı okununca şu bomba hareketi yaptı:
Fakkaaaaat gecenin en önemli olayı kuşkusuz Jack Nicholson’ın “Cicikuş babacım cicikuş babacım”a dönüştüğünü görmek oldu. O kadar umursamaz, geçkin ve deliydi ki:
İşte böyle. Dahası için yorumlarda buluşalım.