Benimkisi günahkar bir aşk mı? "- Cık…"

SANAT

YAZI

Müzik Şemsiyesi

Sevgili 5Harfliler,

 

Müzik şemsiyesi programından, yani ‘Sevgi dolu bir alemin içinden’ sesleniyorum size. Bu devrim niteliğindeki yazı dizisinde geçtiğimiz bir sene içinde izlediğim bazı filmlerden ve bu filmlerin içinde farkedilmemiş olabilecek bir takım şarkılardan bir derleme yapmak istedim.

 

Bu girişi yazmaya başlamadan önce feyz almak için izlediğim birkaç Sezen Cumhur Önal youtubunun beni bu kadar etkileyeceğini bilseydim, PROGRAM ANONSLARInı kafamda canlandırmanın başka bir yolunu bulurdum. Lafı da çok uzatmadan TV1’i anmak ve bir keresinde bana; ‘içine ettiniz Nişantaşı’nın!’ diye bağırarak serzenişte bulunmuş olan Sezen Cumhur Önal’a saygılarımı sunmak isterim. (Evet, bu gerçekten oldu)

 

İlk olarak programımıza dolaylı yoldan ismini veren bir klasikle başlamak istiyorum. Les Parapluies de Cherbourg (Cherbourg’un Şemsiyeleri), 1964 yapımı Oscar’a/ödüle boğulmuş bu film için şemsiyeçikolata tadında bir film demek sanırım yanlış olmayacaktır. (kafamın içine ettiniz Sezen!) Yani paketini açıp yediğinizdeki tatmini, yalnızca baktığınızda aldığınızdan belki de 0.01 oranla daha sönük.

 

Birazdan göreceğiniz linkteki bağır tırmalatan ayrılık sahnesini oynayan nefes kesici Catherine Deneuve’ün arkasındaki muhteşem sesin Danielle Licari’nin sesi olduğunu söylemek gerekir.

Film Müzikleri: Michel Legrand

Yönetmen: Jacques Demy

 

Şimdi hep beraber, yoksul ve genç sevgilisiyle evlenme planları kurarken, genç adam Cezayir’e savaşa çağrıldığı için ayrılmak zorunda kalan güzel Geneviève ve Nino Castelnuovo’nun canlandırdığı cefakar aşık Guy’in ayrılık sahnesini izliyoruz;

 

 

Şarkılar böyledir sevgili okuyucular, bazen hayatta başımıza gelmiş her korkunç ayrılığı bir tek bir nakaratın içine hapseder, kalbimizi oyum oyum oyarak onları dinlediğimize bizi bin pişman ederler.

 

Parapluies de Cherbourg’u kolaylıkla bırakamıyor, aşağıda filmden neden şemsiyeçikolata diye bahsettiğimi anlatmak için bir kaç sahneyi sizinle paylaşmak istiyorum,

 

Annesinin dükkanında çalışan Geneviève ve Guy’i pencereden gördüğündeki ‘vah yavrucağım’ dedirten bakışları..

 

anakiz

Heyhat, ne hayatın ne de annesinin bu genç yaştaki evliliğe rızası yoktur.

 

Guy savaşa gittikten sonra Geneviève ve annesi zengin, cömert ve yüce gönüllü mücevher simsarı Roland’la tanışırlar.

 

lobi

Madame Emery’nin Roland’a İMÇ 2. Bloktan alınma pembe desenli duvar kağıtlarının önünde lobi yaptığı bir ikindi çayı. 

 

(Duvar kağıdı demişken söylemeden geçemeyeceğim, filmin inanılmaz yanlarından biri fonda kullanılan desenli duvar kağıtları, rengarenk boyanmış lambriler ve seramikler. BU NEDENLE YAYINIMIZA KISA BİR AN ARA VERİP AŞAĞIDAKİ KOLAJA BAKACAĞIZ;

 

duvarkagitlarikucuk

Görselleri topladık, bir yaklaşık sonuç elde ettik.  Şimdi filmimize geri dönebiliriz…)

 

Geneviève Roland’la evlenmeye razı olur. Elbet bir gün kendisine ilk görüşte aşık olmuş, çocuğunu kendi evladı gibi yetiştirmeye söz vermiş bu adamı da sevecektir.

 

Guy’ciğim savaştan döner, Geneviève’in evlendiğini öğrenir.

 

 

 

Sevgili halasından yadigar, vefakar Madeleine, ona önce şöyle der:

 

 

ikisi de mutsuzdur. Ancak elbette daha sonra artık ikisi de mutsuz olmayacaktır;

 

 

Hayatlar kurulur, dertler gömülür, aradan seneler geçer… Ve filmlerde kaçınılmaz olan ‘’artık mutsuz olmayan’’ Guy ve Geneviève’in karşılaşması gerçekleşir;

 

EVET!

 

Sizlere azıcık da olsa acı verebildiysek ne mutlu diyor, yönetmen Jacques Demy’nin filmografisinden sayfalar çevirmeye devam ediyoruz sevgili okuyucu.

 

Catherine Deneuve’le çalıştığı bir başka filmde sıra. Film konusunu Charles Perrault isimli 17. YY fransız yazarının yapıtı olan bir peri masalından almış. Filmin orijinal adı Peau D’âne, yani ‘eşek derisi’.

 

Müziklerini de yine Legrand yapmış.

 

Jacques Demy, çocukluğundan beri onu büyüleyen Charles Perrault’nun peri masalını senaryolaştırmak için yıllarca uğraşmış. Benim tahminim masalı günümüz koşullarına uyarlamaya çalışsaydı o yılların yüzyıllara dönüşeceği. Konu şöyle;

 

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir gün, bir ülkenin bir kraliçesi yataklara düşer. Hastalığı amansızdır. Ölüm döşeğinde, kraldan son bir dileği olur. Kendisinden sonra evleneceği kadının kendisinden daha çirkin olmaması. Tabii kraliçenin kızıl saçlı Catherine Deneuve olduğunu düşünürsek bu masal-filmin tam burada bitmesi gerekirdi. Fakat kral biraz yarım akıllı olduğundan ipin ucunu kaçırır ve kraliçenin son dileğini yerine getirmek için hemen dört bir yana haber salar. Saraya sunulan hiçbir prenses mevta kraliçenin güzelliğine yanaşamadığından, zavallı krala tek çare annesinden bile güzel olan ve yine Catherine Deneuve’ün canlandırdığı öz kızıyla evlenmek kalır.

 

Masal bu ya, durumun sapkınlığı film boyunca bir türlü teyid edilmiyor. Kralın isteğini duyan kimse şaşırıp dehşete düşmüyor. Kralın akıl almak için başvurduğu sarayın ‘erdemli’ büyücüsü, tozlu raflardan bir psikoloji kitabı çıkarıp her kızın babasıyla evlenmek isteyeceğini, kralın yaptığında bir tuhaflık olmadığını söylüyor. Hatta bir sahnede hafif hoşnutsuzca da olsa babasını dünyadaki her şeyden çok sevdiğini söyleyen prenses bir an hepimize ‘Eyvah!’ dedirtiyor. Neyse al takke ver külah sonunda herkesin mutlu olacağı, yeri geldi mi perilerin helikopter kullandığı, kostüm ve dekorların yine sahneden sekansa birbiriyle yarıştığı gerçeküstüüstü bir masal izletiyor bize Demy. Filmin asıl sihri, çocuklar için yazılmış bir masalın içine kara mizah eklenerek yetişkinlere doğrultulmuş olmasında.

 

 

Babasını oyalayabilmek için son çare bir eşek derisinin içine gizlenip saraydan kaçan prensese, majestelerinin ilk göz koyduğu sahnede Catherine Deneuve söylüyor;

 

Aşk akıl karı iş değil!

 

 

Şarkının sözlerini hiç bir masraftan kaçınmayarak sizin için çevittirdik,

 

Aşk boyunda taşınır, kalp deli,

Dört kol sıkıca bağlı, kalp sakin,

Beyaz, yünden bir kaşkol gibi,

Aşk, aşk beni delirtti.

Aşk en güzel yaşta çarpar,

Ağlar, parçalar, yalan söyler, zavallı yeminler eder,

Sayfayı çevirmeyi bilmeyen bütün aşıklara eziyet eder.

Aşk, Aşk akıl karı iş değil!

Uzun zaman yaşarsa kalbi memnun eder,

Kazara olan bir aşınma gibi,

Duvara asılan bir hatıra gibidir,

Zamanla ölür,

Aşk, aşk, seni çok seviyorum.

 

 

Bunu takip eden sahnede kral, Peau D’âne’ın aklını çelmek için ona gelecekten aldığı kitaplardan iki tane daha şiir okur. Şiirlerden biri Jean Cocteau’nun gençlik yıllarında yazdığı bir şiir. Filmin birçok sahnesinde karşımıza çıkan bu tür anakronizm komedisi özellikle dekorlarda şamatalı bir şekilde önümüze konuyor. Sarayın UFO desenli vitrayları hemen aşağıda;

Benimkisi günahkar bir aşk mı?

 

ufo

‘- Cık…’

 

Peau D’âne’ın Peri Vaftiz annesi ve koruyucusu, babasından onu kurtaracak türlü türlü planlar kurarken bir yandan orda da bir entrika olduğunu sezer gibi oluyoruz;

 

babisko

‘Neden aşkını reddedecek mişim onun? Babamla ne derdin var?’ Saf ve iyi yürekli prensese bak seen…

 

 

Eşek derisinin içine girdiğinde krallığın en çirkin kızı olduğunu herkesin ona tiksinerek bakmasından anladığımız Peau D’âne’a bakarken bizim gördüğümüz yine güzeller güzeli Catherine Deneuve. 

 

Evet sevgili dinleyenler, okuyanlar, izleyenler ve şiir severler…

Her iki filmin de müzikal olduğunu söylemeyi kimsenin gözü korkmasın diye yazının sonuna sakladım. Daha doğrusu iki filmi de (özellikle Peau D’âne’ı) bir sinema filmi olarak sınıflandırmak, bi müzikal olarak değerlendirmek filan bana mümkün değilmiş gibi geldi. Peau D’âne sanki Charles Peraut’nun masal kitabına değen bir sihirli değneğin, onu önce animasyona, ikinci bir salınımla da bir filme dönüştürmüş hali.

 

Cherbourg’un Şemsiyeleri’nde de bu masal hissi peşimizi bırakmıyor.

 

The New York Times’da Demy’nin Lola’sı üzerine yazılmış bir makalede yönetmenden, Fransız Yeni Dalgası’nın meydan okumayan temsilcisi diye bahsediliyor. Filmlerinin janrın diğer isimlerine göre daha yumuşak başlı olduğu iddiasına, suçluluk verici bir baştan çıkarıcılıkları olduğu da eklenmiş.

 

Bence tam tersine Demy her iki filmde de bizi uyandırmanın, izlediğimizin bir film olduğunu hatırlatmanın yollarını aramış. Bu filmlerin meydan okumasına meydan okumak demeyen GELİŞMİŞ izleyici için de önümüzdeki programda daha ruh sıkan, iki kadının nevrozunu kutlayan filmler ve müzikleriyle birlikte olabiliriz.

aynaayna

 

Şimdi söyleyin bakalım;

happy

Mutlu musunuz?

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ECİNNİLİK

YYunanistan’ın Yeni ‘First Leydi’si Ne Giymeli?
Yunanistan’ın Yeni ‘First Leydi’si Ne Giymeli?

Yunanistan'da Alexis Tsipras yönetiminde yeni bir kemer sıkma karşıtı parti yönetimde. E popüler atasözünün dediği gibi "bütün büyük adamların arkasında büyük bir kadın vardır."

TARİH

YSenin için düşündüğüm çiçekleri bulmak çok zor
Senin için düşündüğüm çiçekleri bulmak çok zor

Frida Kahlo'dan dostu ve meslektaşı O'Keeffe'e, endişe, destek ve aşk dolu bir mektup

SANAT

YMüzik Şemsiyesi – 3
Müzik Şemsiyesi – 3

Bu bölümde yönetmen John Cassavetes'in 'Etki Altında bir Kadın'ından bahsedecek ve müzisyen Harwood'un film için yapmış olduğu ana temayı dinleyeceğiz sayın Müzik Şemsiyesi severler...

Bir de bunlar var

Chantal Akerman’ın Ardından: Kimin Can Sıkıntısı?
Regine’nin Suskunluğu
Belgesel: Tren Penceresinden Bu Diyar 1991

Pin It on Pinterest