20. yüzyılın kanlı savaşları ve milliyetçilik akımlarıyla birlikte yüzyıllarca bir arada yaşamış halklar bu kültürel zenginliği kaybettiler. Özellikle Kuzey Avrupa’da yok olan Aşkenaz kültürü ve Akdeniz şehirlerinden çekilen binlerce renkten geriye sadece Mısırlı bir İskenderiye, Yunan bir Selanik, Türk İstanbul ve İzmir kaldı.
İzmir bunların arasında en özel, en canlı şehirlerden biriydi. 1922’deki hala sebebi tartışıladuran yangına kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli uluslararası limanı, ticaret merkezi, Avrupa’ya dönen yüzüydü. Türk tarafı şehirden çekilmekte olan Rum ve Ermenileri suçlarken, diğer taraftan Rum ve Ermeni mahallelerinin bu yangında her yerden daha çok etkilenmesi ve yangının çeşitli yerlerde başlaması sebebiyle sorumlu olarak şehre giren Türk askerleri gösterilir. Türklerin teslim aldıkları Osmanlı’nın en önemli şehirlerinden birini bu denli tahrip etmesi fikri kadar evlerini sonu belirsiz bir yolculuk öncesi terk eden insanların mahallelerini kundaklamaları da bir o kadar tartışmalı. Her ne sebeple yakılmış olursa olsun, eski İzmir’in zenginliği yok olmuştu. Klasik kozmopolitlik anlatısının ötesinde, çeşitli yerlerden insanların buluştuğu, kendi İzmirlerini oluşturduğu bir kaynaşma noktasıydı. Bugün bu kozmopolit geçmişe duyulan hasret üzerine yapılan yüzlerce çalışma, öykü ve film, içinde yaşadığımız ve hala ötekileştirme üzerinden kendini tanımlayan kültüre bir nevi tepki. Herkesler gitti ve biz hala tek renkli şehirlerimizde yeni ötekiler yaratmayı sürdürüyoruz.
Bugünkü İzmir şehrine bakan bir kişi temel olarak Alsancak’tan Kemeraltı çarşısına kadar olan alanda 60’lı 70’li yıllardan kalan geniş balkonlu tek tip yapı bloklarıyla karşılaşır. Ortada şehrin nefes aldığı fuar alanı bulunur. Caddeler İzmir’in hiçbir yerinde olmadığı kadar muntazam tasarlanmış. Bu planı ve görüntüsüyle karşı kıyıdaki Selanik ile bir nevi ikiz gibiler. Çünkü o da yanmış ve sil baştan kendine kimlik yaratmaya çalışmıştır.
İzmir yangını haritası. Mahalleler eski isimleriyle belirtilmiştir. (levantineheritage.org)
1922 öncesi şehir topografyası ise bambaşka bir biçimdeydi. Şehir Türk, Ermeni, Rum, Yahudi, Levanten ve Roman mahalleleri ile çeşitli kültürlerden insanlara ev sahipliği yapıyordu. Yangından kurtulan kısım ise Alsancak (Punta), Kemeraltı, Yahudi ve Türk mahalleleri oldu. Bugünkü Atatürk Lisesi, Fuar, Kahramanlar mahallesi ve Basmane civarları yangından dolayı tamamen yok olmuş çoğunlukla Rumların oluşturduğu Fasula, Agios Nikolas ve Demetrius, Agia Katerina, Mortakya gibi mahallelerin ve Ermenilerin Haynots (Basmane) mahallesinin üzerine kurulmuş.
Avrupa ticaretinin ve onların Anadolu’daki temsilcileri olan Levantenlerin kapitülasyonlarca korunan ticari ilişkilerdeki avantajı, işlek İzmir limanında her dilin konuşulması, pek çok Amerikalı, İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan şirketinin İzmir’de ofis açması kısa zamanda Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerinde yankı buldu. Avrupa’daki gelişmelerden, akımlardan en çok etkilenen ve “batılılaşmaya” ilk başlayan Osmanlı gayrimüslimlerinden oldular. Örneğin ilk Ermeni matbaası İzmir’de kuruldu. Osmanlı Yahudilerindeki laikleşme hareketleri pek çok yerden önce İzmir’de, Alliance okullarında ortaya çıktı. Okullar, hastaneler, tiyatrolar ve daha pek çok kurumun şehre kazandırılmasında öncü rol oynadılar. Bu süreçte şehir kademe kademe kordon boyuna doğru gelişme gösterdi. Şehrin geleneksel Osmanlı görünümü yerini cepheleri süslü detaylarıyla dikkat çeken yapılara bıraktı. Kordon boyunda konsolosluklar, posta binaları, oteller, tiyatrolar, kulüpler kuruldu. İşte bu geçmişten geriye elimizde sadece kartpostallar ve resimler var. Bugün ayakta olmayan yapılardan, manzaralardan bazı kesitler…
1890’larda Kordon ve tramvay hattı. Grand Huck Hotel ve Avrupa tarzı kafeler. Levanten etkisi açıkça görülüyor. O zaman Karşıyaka ve İzmir arasında en önemli ulaşım ve taşıma aracı olarak kullanılan kayıklar da kıyıda bekleşiyor.
Kordon’daki mekânların en ünlüsü Sporting Club. Çeşitli kutlamalara, konserlere, tiyatrolara ev sahipliği yapmış bir mekân.
1890. Frank Sokağı. Levanten ticaretinin önemli bir merkeziydi. Her çeşit mağazanın ve kafenin bulunduğu bir zamanların “Kıbrıs Şehitleri” caddesi.
Frank Sokağında batılı kıyafetler satan S.Stein mağazası ve 4 dildeki reklamı. Batılılaşmanın en önemli parçası olan bu giyim tarzı, toplumların geleneksel kıyafetlerinin yerini almaya başlamıştı. Hedef kitlenin batılı İzmirliler kadar Türkler, Rumlar ve Yahudiler de olduğunu anlıyoruz.
Agios Georgios Rum Ortodoks kilisesi ve arkada Kadifekaleye dek uzanan Türk mahalleleri. Bu fotoğrafta da görüldüğü üzere eski İzmir farklı dinlerde insanlara ait gettolardan değil, yer yer iç içe geçmiş bir kentsel dokudan meydana gelmişti.
Agia Fotini Rum Ortodoks kilisesinin çan kulesi. İzmir’in en görkemli kiliselerinden biriydi.
Saint Stephen Ermeni Kilisesi. Bugünkü Basmane çevresindeki Ermeni mahallesinin en büyük kiliselerinden biri.
Ne yazık ki, Birinci Dünya Savaşı ve Yunan işgali sonrası had safhaya varan toplumlararası gerginlik bu çok kültürlü İzmir hayatına darbe indirdi. İşgal yıllarında şehirdeki Türklere yönelik şiddet olayları, bozulan ekonomik hayat ve kaybolan ticari ilişkiler kenti geriletti. Osmanlı’nın son dönemlerine kadar kağıt üstünde de olsa sürdürmeye çalıştığı “birleştirici Osmanlı” kimliğinin yerinde yeller esiyordu. Her millet çoktan kendi yolunu çizme derdine düşmüştü. Batı Anadolu’da geçtiği her yeri ateşe veren Yunan orduları ve buna karşı onları süratle İzmir’e süren Türk ordularının arasında kalan İzmir nihai olarak 1922 yangınıyla yok olmanın eşiğine geldi. Sonuçta, İzmir günlerce yandı ve yeni İzmir bu kayıplarının arasında tekrar kuruldu. Tamamen Türklerden oluşan bir Türkiye ve tamamen Yunanlardan oluşan Yunanistan fikrinde önemli bir gelişme olarak görülse de asırlardır sürdürülen birarada yaşama ve saygı kültürü bu yangınla yok oldu.
İzmir yangını, 1922.
Kaynakça:
Nezih Başgelen, Eski Kartpostallarda Şehir Güzeli İzmir, 2010.
Sibel Zandi-Sayek, Ottoman İzmir: the rise of a cosmopolitan port, 1840-1880, 2012.
Richard Hovanissian (ed.), Armenian Smyrna, 2012.
Henri Nahum, İzmir Yahudileri, 2000.