Dört yıl önceki dünya kupasının ardından yazdığım yazıda “kadın futbolunun feminizmle ne ilgisi var?” sorusunu cevaplamaya çalışmış ve feministlerin bu alanı yeterince önemsemediğini söylemiştim. O günden bugüne çok şey değişti; hem yereldeki feminist ve LGBTİ+ aktivistlerin futbola ilgisi katlanarak arttı, hem de profesyonel futbolcular ‘açık feminist’ olarak seslerini daha da yükselttiler. 2019 Dünya Kupası yolculuğunda da kadın futbolcuların cinsiyetçilik karşıtı söz ve eylemlerine tanık olduk. Bu yazıda hem birkaç örneğe hem de bu protestoları gerekli kılan erkek egemen futbol dünyasının bu turnuva özelindeki yansımalarına değineceğim.
Kadınlar Dünya Kupası, FIFA’nın VAR (Video Yardımcı Hakem) sistemini test etmesi için bir zemin işlevi gördü. VAR, hakem kararlarının doğruluğunu ve dolayısıyla oyunun ‘fair play’ seviyesini artırmak için saha dışına kurulan bir video odasını da maçın bir parçası haline getiren bir uygulama. Tamamen kullanıldığı ilk uluslararası turnuva, geçen yılki Erkekler Dünya Kupası olmuştu ancak öncesinde erkekler futbolu kısmında bazı küçük turnuvalarda ya da ulusal liglerde kullanımı başlamıştı. Uygulamanın bu yılki dünya kupasında kullanılmasına turnuvaya üç ay kala karar verildi. Bu gecikmiş kararın turnuva katılımcıları için birkaç olumsuz sonucu oldu:
* O zamana kadar VAR eğitimi alan hakemlerin tamamı erkekti ve turnuvanın tamamen kadın hakemlerden oluşması yönündeki çabayı/geleneği zorunlu olarak kesintiye uğrattı.
* Sahadaki hakemlerin de VAR sistemi ile maç yönetmek için eğitim alması gerekti, bu da turnuvaya az bir zaman kala Katar’daki bir erkekler turnuvasında yapılabildi.
* Kadın futbolcular hayatlarının en önemli turnuvasına, değişen bir hakem sistemini hiç tecrübe edemeden katılmak durumunda kaldılar. VAR itirazları sonucu verilen/değişen kararların maç esnasında ve sonrasında yarattığı pek çok tartışmaya şahit olduk.
Eşitsiz muameleyi gösteren bir başka örnek de Kadınlar Dünya Kupası’nın üç diğer büyük erkek futbol turnuvasıyla çakışmasıydı. Dünya kupasından bir hafta sonra başlayan CONCACAF Gold Cup ve Copa America turnuvaları ile iki hafta sonra başlayan Afrika Uluslar Kupası zaten kadın futboluna desteğin az olduğu ülkelerde futbolseverlerin ve medyanın ilgisini yine erkek futboluna çekti ve ilk üç turnuvanın aynı gün final oynaması, erkekler dünya kupası finali oynanırken yaşanmasını akla bile getiremeyeceğimiz bir durum olarak büyük tepki çekti. CONCACAF Başkanı bu çakışmayı «basit bir hata» olarak tanımladı: rahatlıkla «önemsemedik» veya «aklımıza gelmedi» şeklinde tercüme edilebilecek bir açıklama. İki dünya kupasına yaklaşımdaki bu çarpıcı farkın ırkçı olduğunu da iddia etmek mümkün. Bu yıl dünya kupasında yarı finale çıkan tüm takımlar, kadın futbolunda kurduğu dominasyon ayrı bir incelemeyi hak eden ABD haricinde, Avrupa takımlarıydı. Bu durum, hem FIFA’nın hem de kıtasal ve ulusal federasyonların süregelen maddi ve kültürel koşulları güçlendiren birtakım varsayımlarla hareket ettiklerini ve bu çakışmanın Avrupa dışındaki kıtalar için bir sorun yaratmayacağı görüşünde olduklarını düşündürüyor.
Kuir teorisyen ve spor yazarı Jennifer Doyle, kadın ve erkek futbolu dünyalarının neredeyse tamamen birbirinden ayrı, hatta birbiriyle karşıt konumlanmış olmasının herhangi bir iş birliğine ya da dayanışmaya engel olduğunu söylüyor. Erkek futboluna dökülen para ve bu para üzerinden dönen yolsuzluklar aslında kadın futboluna yapılacak yatırımların ve eşit ücrete yönelik hamlelerin arka plana atılması sayesinde sürdürülebildiği için ne suyun başını tutanların kaynakları eşit paylaşmaya kolaylıkla razı olmasını ne de kadın futbolcuların ‘düşman’ ile isteyerek masaya oturmasını beklemek makul olur… Yine de tüm bu tartışmaların bugün her zamankinden daha yüksek sesle yapıldığı çok açık.
Şu an kadın futbolunda verilen mücadele, feminist bir mücadele. Tribünlerde bir ağızdan feminist marşlar söylendiğine tanık oluyoruz . Yıldız futbolcuların federasyonlarının eşitsiz uygulamalarına tepki olarak turnuvaya katılmadığını , eşit ücret almadıkları için sponsorluk anlaşmalarını yenilemediklerini ya da ülke başkanlarının ırkçı ve cinsiyetçi tutumu nedeniyle olası bir davet aldıklarında reddedeceklerini açıkça ifade ettiklerini görüyoruz. Bu figürler ve söylemler popülerleştikçe etki alanları ve baskı güçleri kadar anaakımlaşma ihtimalleri de artıyor elbette. Bu noktada ikili cinsiyet sistemi ve sınıfsal ayrımcılıklar üzerinden oluşabilecek yeni dışlama pratiklerine karşı etik ve eleştirel pozisyonumuzu koruyarak ateşi harlamaya devam etmenin önemine inanıyorum.
Arjantin’de futbol federasyonu kadın futbolunu o denli yok sayıyor ki milli takım 2015’te dünya sıralamasının tamamen dışında kalmıştı ; 2015-2017 arası hiç maç yapamayan takımın bu dünya kupasına katılabilmesi bile kadın futbolcuların mücadeleleri sayesinde elde edilen büyük bir başarı oldu. Bundan 4 yıl önce Arjantin’de yükselen Ni Una Menos adlı feminist hareketin kendi mücadeleleri için önemini vurgulayan futbolcular, «kadın futbolu» yerine genellikle «fútbol femenista» yani «feminist futbol» demeyi tercih ediyorlar. Kendisini futbol feministi olarak tanımlayan ve politik duruşu sebebiyle sözleşmesini tek taraflı fesheden eski kulübüne dava açan Macarena Sánchez de kadın futbolunun gelişiminin, erkeklerin yarattığı engellere rağmen kadınların mücadelesiyle olduğunu ve futbolun şu an geldiği hâlden uzaklaşabilmek için feminist futbolun getirdiği düşünme biçiminin sahiplenilmesi gerektiğini söylüyor.
Bu yılki turnuvayla ilgili en sık söylenen şeylerden biri de turnuvanın asıl kazananlarının LGBTİ+’lar olduğuydu. 41 açık lezbiyen ve biseksüel futbolcunun sahaya çıktığı turnuvada tabii ki «lezbiyen futbolcu» stereotipi üzerinden de pek çok tartışma döndü. Şu an futbol dünyasındaki en etkili ve ilham verici figür olduğunu söyleyebileceğimiz ABD eş-kaptanı Megan Rapinoe’nun turnuvadaki performansını «lezbiyen olmak futbol becerilerinin gelişmesine yardım etmemiş» şeklinde eleştiren sosyal medya yorumları görmek mümkün olsa da o bu stereotipi Pride ayına denk gelen turnuvada sahiplenmekten çekinmedi ve çeyrek final galibiyetinden sonra «takımınızda eşcinseller yoksa bu turnuvayı kazanamazsınız» açıklamasını yaptı. Irkçılığa, homofobiye, Trump’a karşı sözünü esirgemeyen; ince zekası ve yüksek motivasyonuyla yenilmez bir görüntü çizen Rapinoe şaşırtıcı olmayan bir biçimde belli bir kesimin nefretini kazansa da dünya üzerindeki çok daha fazla insan için ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Kısacası, kadın futbolundan muhalif tavrı çıkartmak mümkün değil. Kadınların futbol oynamak için verdiği mücadele modern futbolun başlangıcından beri sürüyor. Geride bıraktığımız turnuva günlerinde kadın futbolu belki de şimdiye dek hiç olmadığı kadar ilgi çekti ancak hem gördüğü itibar hem de ekonomik olanaklar anlamında erkek futboluyla arasında hâlâ büyük bir uçurum var. Bu yüzden kadınlar futbol sahasına sadece futbol oynamak için değil emeklerini savunmak ve gördükleri eşitsiz muameleye zemin oluşturan cinsiyetçi yargılarla mücadele etmek için de çıkıyorlar. Bu anlamda 2019 Kadınlar Dünya Kupası sadece oyun performanslarındaki gelişmeler ve istatistiklerle değil, cinsiyetçi uygulamalara karşı takımlarüstü bir yerden kurulan feminist dayanışmayla da anılması gereken bir turnuva oldu.