Ruh yittiğinde mi bürünülür maskeye? Yoksa ruhu örten, donduran, giderek yok eden şey midir maske? Ya da arkasında yarattığı sahicilik efektiyle beraber hakikatin kendisi mi?
Halide Edib’in 1920’lerdeki metinlerinde, Türk edebiyatının Türklüğünü tesis eden birçok başka yazarınkinde olduğu gibi yaldızlı büyük anlatının gerisinde yazının sildiğinin, örttüğünün, karaladığının okunmasını bekleyen bir şeyler var.
Halide Edib’in kırılmış bir kadınlığın içinden, duyuşun tazyikiyle yazdığı mensur şiirleri, “kadınlığın biçareliği” ile yaşamsal ve yazınsal mücadelesine ışık tutuyor.
“Maalesef Guardian editörleri Judith Butler’ı sansürleme kararlarını hayata geçirmeyi seçtiler.”
“Trans dışlayıcı feministlerin toplumsal cinsiyet üzerinden sağcı saldırılarla ittifak yaptığını görmek çok sarsıcı ve bazen de oldukça korkutucu.”
Kadınlığın binbir bakış altında nasıl paramparça bir deneyim olduğunu Türkçe edebiyatta ilk onun satırlarından okuduk.
Our resistance is greater today. We are thousands of people who harbor the same hope.
Nuriye Gülmen 143 gündür Yüksel Caddesi’nde direniyor. 23 gündür açlık grevinde.
Sevdalı olmak, toprağı yeşertmek, bir kötüyü yenmek, yeraltı ülkesinden kurtulmak hep kendinden vermekle mümkün olur masallarda.
“Ezidiler, Türkiye devleti ve IŞİD arasındaki ilişkiler nedeniyle Türkiye’de güvende hissetmiyorlar. Burada kalırlarsa devletin onları IŞİD’e vereceği korkusuyla yaşıyorlar her gün.”